Translate

Sunday, May 26, 2013


Kahraman Bakkal …

Ahmet Necdet Sezer’in 2007 yılında veto ettiği Petrol Kanunu yeniden meclis gündemine geliyor. Kanun hükümetin tasarısı olarak 2012 yılının Aralık ayında meclise başbakanın imzası ile sevk edilmişti.

Tasarı,  yabancı firmaları petrol arama ve çıkarma için Türkiye’ye getirmeyi hedefliyor ve bu noktada onlara kolaylıklar sağlıyor. Aynı zamanda şirketlerin lisans süreleri uzatılıyor ve vergi oranı %55’ten %40’a düşürülüyor. Böylece ABD firması Exxon Mobil, Türkiye’de yeni düzenlemeler altında çalışmalara başlayacak. (Başbakan ABD seyahatinden hemen sonra Exxon Mobile ile bir anlaşmanın imzalandığını söyledi fakat anlaşmanın detayları ile ilgili bilgi kamuoyu ile paylaşılmadı!)

Steve Coll, Özel İmparatorluk (Private Empire: Exxon Mobil and American Power, The Penguin Press, New York 2012) adlı kitabında Exxon Mobil’in yalnızca Amerika’nın iç politikasında değil dünyadaki siyaseti şekillendirmede  de ne kadar etkili olduğunu anlatıyor. Coll, Exxon Mobil’in bir özel şirket olarak görülemeyeceğini artık devlet üstü olduğunu izah ediyor.

Enerji alanında faaliyet gösteren  büyük firmalar, kendilerini devletlerden daha üstün  görüyor ; çünkü pazara kendileri karar veriyor.  Kitapta ayrıca Exxon Mobil’in Alaska’da bilimsel araştırmaları nasıl engellemeye çalıştığı hatta biliminsanlarının hayatlarını tehdit ettiği anlatılıyor.

Yabancı firmaların petrol ve doğal gaz arama çalışmaları için Türkiye’ye gelmelerinde verebilecekleri muhtemel zararlar için ne gibi önlemler konusunda genel müdürlük bilgilendirecek. Umarım genel müdürlük bu konuda duyarlı çalışacak birimlere sahiptir.   Yasada zarar ortaya çıktıktan sonra ödenecek rakamlara yer verilmiş. Firmaları Karadeniz’de, Akdeniz’de veya Trakya bölgesinde petrol aramya çağırırken bunun bedelinin neler olabileceğini önceden hesap etmek gerekmez mi? Bir başka uluslarası petrol şirketi BP’nin  2010 yılında Meksika körfezinin doğal yapısına ve bölge ekonomisine verdiği zararı hatırda tutmak lazım. 

Dünyada en büyük petrol şirketlerinin sahipleri, devletler. Bu ülkelerin ilk üçü Suudi Arabistan, Rusya ve İran. Aslında  Başbakan Erdoğan  Rusya’nın Gazprom’u Suudi Arabistan’ın Aramco’su gibi büyük devlet firmasına sahip olmayı tabii ki ister. Ancak, Türkiye’nin tek başına petrol veya gaz arayıp çıkarmasının maliyetinin yanı sıra işin bir de  güvenlik boyutu da var.  Erdoğan yabancı firmalar ile hem ekonominin daha da hareketlenmesi için şartları hazırlarken ülke güvenliğini sağlamaya da çalışıyor. O da biliyor ki ABD’li firmalar daha fazla kazanç elde etmek için Ortadoğu’da istikrardan yana olacaklar. Exxon Mobil ile pazarlıkların 2010 yılına kadar uzandığını düşünürsek PKK’nın çekilmesinin de istikrarlı bir alan yaratma amaçlı olduğunu anlarız. 

Başbakan’ın önce İran ile yakınlaşması rast gele izlenen bir dış politikayı göstermiyor.  Başbakan İran ile elindeki güçleri birleştirerek bölge lideri olmak istedi.  Gençliğinde gelen siyasi düşüncesini ve kimliğini şekillendiren içindeki romantik duyguları ve vicdanını bu noktada denemiş oldu. Ancak gördü ki Türkiye Batı’dan kopamaz. Bu anlamda Suriye  konusu Erdoğan’a karşı çok büyük bir kozdur. "Kahraman bakkal maalesef süpermarkete teslim oluyor."

Dış politika, bin bir tilkinin, kuyruğunu birbirine takmadan, dolaşmaya çalıştığı bir alan. Türkiye’nin bu alanda güvenli yol alabilmesi için çok iyi yetişmiş  insan gücüne ihtiyacı var.








No comments:

Post a Comment