Translate

Sunday, October 20, 2013

Wisconsin Üniversitesinin Değerleri II



Wisconsin Fikri (Wisconsin Idea) olarak geliştirilmiş siyasi bir fikir. ABD’nin Kanada sınırın yakın bu küçük eyaletinde ortaya atılmış. Hedefi devlet üniversitelerinin devlete (eyalete) katkı sağlamasını Özal’ın değimi ile katma değer vermesini hedefleyen bir düşünce.

Eyalete memur, kamu politikaları üretmede danışmanlık; teknik konularda bilgi ve tecrübe sağlama ve üniversitede yapılan araştırmalarla eyalet için önemli olan problemlerin çözümünde işbirliğini -daha doğrusu üniversitenin yüzde yüz katkısını- hedef alan kuruluş felsefesi.

Wisconsin Fikri, Eyaletin siyasi konularda ABD genelinde model ve öncü olduğu bir döneme damgasını vurmuş. Wisconsin Fikrini benimseyenler eyaleti demokrasinin küçük bir laboratuvarı olarak görmüşler ve burada üretilen politikalar ülkeye yayılmış.

Mesela  ABD genelinde halen geçerli sosyal güvenlik kanunun yazan Edwin E. Witte bu üniversiteden.  Oğlu John Witte geçen yıl emekli oldu. Bu hafta evinde akşam yemeğinde bulunacağım. Ayrıca ABD’nin ilk lezbiyen milletvekili de Wisconsin’den çıkmış.

Wisconsin Fikri üniversitenin web sayfasında da yerini alıyor. Hocalar tarafından, üniversitede yapılan tüm araştırmaların problem çözme hedefli olmasına, hayat  ve sağlık kalitesini artırmayı amaçlamasına, çevre ve tarım konusunda duyarlı olmasına dikkat ediliyor.

Wisconsin Üniversitesi, vergi reformlarından işçi haklarına, üniversitenin yan hizmetler vermesine kadar pek çok alanda da ABD’nin ilk politika üreten eyaletine akıl hocalığı yapmış.



Wisconsin Fikri 1903-1918 yılları arasında rektörlük yapan Charles Van Hise ‘a ait. Van Hise bu fikri 1904’te ifade etmiş ve o gün bugündür üniversitenin felsefesini oluşturuyor. Bugün kampüsün 18 katlı nefis manzaralı en yüksek binası onun adını taşıyor. Ben de o binanın 12. katında ofisimin olması onurunu...

Sunday, October 13, 2013

Amerikada Yaşam: New Orleans : DNA’sında Müzik Olan Şehir


Ortadoğu Çalışmaları Derneğinin yıllık toplantısı 9-13 Ekim’de New Orleans’ta yapıldı. Bu vesile ile New Orleans’ı görmüş oldum. Aslında görmekten öte bu sefer fırsat yaratıp şehri iyice gezdim.

Başlığı rast gele atmadım. Hakikaten bu şehirde müzik nefes gibi içinize işliyor. Müzikten kastım: Caz. Caz, New Orleans’ta doğmuş.  Cazın büyük ustası  Louis Armstrong da.

Şehir,  şimdiye kadar gördüğüm Amerikan şehirlerinden çok farklı.  Önce coğrafyasını anlatayım:  New Orleans, Meksika körfezinde bir liman şehri.  Dünyanın üçüncü ve ABD’nin en büyük nehri Mississippi burada okyanusla buluşuyor. Dolayısıyla dünyanın her yerinden gemiler ticaret için yüzyıllardır buraya geliyor. 



New Orleans adını Fransa’daki  Orleans şehrinden almış. Fransız etkisi halen çok hissediliyor. Şehrin en ünlü alış veriş, eğlence ve yemek merkezi halen Fransız  mahallesi olarak adlandırılıyor. Burada eski Fransız mimarisi aynen korunmuş.



New Orleanslıların İngilizcelerinde de  de Fransız etkisi var.  İspanyolca ve Portekizce’nin de etkisi ile burada melez bir dil oluşmuş.

Dillerin yanı sıra Fransız, Afrika ve Latin Amerika kültürleri burada buluşmuş ve birbiri içinde eriyip yeni bir kültür oluşturmuş. 

Şehrin bir mahallesinin adı Cezayir, başka bir mahallesinin adı Arabiya. Arap ve Cezayirli tüccarların etkisi mi, yoksa yıllardır Fransızlar mı bu adları verdi bilemiyorum. Fakat şunu söyleyebilirim: Burada kültürler evrilmiş, bütünleşmiş bir halde yaşıyor.

Dilden, sofraya  ve yaşam tarzına Amerikan kültüründen farklı olan bu kültüre
Ve bu kültürü taşıyan Fransız ve İspanyol kökenli insanlara Creole (Kreyole) deniyor.

Caz

New Orleans’ta müzik her yerde kulağınızda, karşınızda.  Evinden sabah çıkan şarkı söylemeye başlıyor. Bir kahve içmek için gittiğiniz kafeye hemen müzisyenler geliyor ve caz çalmaya başlıyorlar. Nehrin kenarında otursanız biri size yaklaşıyor ve harika şarkılar söylüyor. Bahşiş vermek kaçınılmaz. Sokaklar, kapıları açık barlar, lokantalarda cazın harika şarkıları  neredeyse yirmi dört çalınıyor, söyleniyor.


Yemekler

Benyesi ve Fransiz kahvesi Cafe Ole burada cok meşhur. Tarihi kilise yakınında Cafe du Monde’de aynı anda –abartmıyorum- yüzlerce kişi beignet (benye)  yiyor. Benye kızartılmış tatlı hamur ve üzerine pudra şekeri ile servis ediliyor. Bizim Karadeniz’de bişi dediğimiz yağda kızartılmış hamurun aynısı.


Etouffee (etüf),  mısır unu ile yapılıyor. İçine deniz ürünleri koyuyorlar. Sos çok özel olduğu için oldukça lezzetli ve doyurucu bir yemek. Sabah kahvaltısından akşam yemeğine her öğünde yeniyor.


Gumbo (gambo) deniz ürünleri ile yapılan bir pirinç çorbası.

Kasırgalar

Okyanus kenarında olduğundan şehri çok kasırga vuruyormuş. New Orleanslıların hatıralarındaki en büyük kasırga, 2005’teki Katrina Kasırgası. Herkes hala ondan söz ediyor. Şehri selden korumak için Mississippi nehri kenarına setler yapmışlar. Fırtınanın yıktığı evleri de yaklaşık bir metrelik ayaklar üzerine inşa etmişler.


Son söz:


ABD herkesin nereden baktığına bağlı olarak özgürlüklerin yaşandığı bir ülke. Dindarlık açısından bakarsanız şehirdeki devasa katedrallerin halen faaliyette olduklarını görebilirsiniz. Fakat diğer yanda alkol tüketimi, kılık kıyafet serbestliği, değişik yaşam tarzları da alabildiğine var.

Sunday, October 6, 2013

Steve LeVine ve ABD' nin Orta Avrasya Siyaseti

Gazeteci yazar Steve Levine ile Cuma sabahi tanıştık.  Son derece konuşkan biri. Bir kez tanıştığı birini hiç unutmuyor. Konferansta 20 yıldır görmediği bazı insanlarla sanki dün ayrılmış gibi sıcacık karşılaştı.

Levine bir Kazak bayanla evli. İki tane kızı varmış. Büyük kızı benim kızımla aynı yaşta. Biraz bu yaş çocuklarını da konuşmuş olduk. Kimin çocuğu hangi boyda anladık.

LeVine, New York Times, Wal Street Journal için çalışmış oldukça ünlü bir gazeteci. The Oil and the Glory: The Pursuit of Empire and Fortune on the Caspian Sea (2007) ve Putin's Labyrinth: Spies, Murder, and the Dark Heart of the New Russia, Random House (2008) kitaplarının yazarı. Kasım aynında yeni bir kitabı bitirmek konusunda oldukça kararlı.

Cuma akşamı kısa fakat oldukça etkili bir konuşma yaptı. Arkasından resepsiyon sırasında ayak üstü tekrar konuşması üzerinde sohpet ettik.

Levine Orta Avrasya’ya yani Kafkaslar bölgesi ile Türk Cumhuriyetleri’nin yer aldığı eski Sovyetlerin hüküm sürdüğü ve bugün de Rusya kapsamında kalan Ural dağlarından Çin’e kadar uzanan bölgede konuşmasını Kazakistan ve Türkmenistan üzerine odakladı.

Bu coğrafya’a petrolün oyun kurucu olduğuna dikkati çekti. Nazarbayev’in Rusya, Çin ve Batı ülkelerini kaynakların dağıtımı konusunda tabii ki  (petrol kaynaklarının dağıtımı ) nasıl dengelediğini anlattı. Bu konuda bölgeyi kutuplaştırmayan bir lider olarak Nazarbayev’i takdir etti.

Steve Levine, ABD’nin bu bölgeye karşı uyguladığı politikaları üç safhada ele aldı. Sovyetler Birliğinin dağıldığı ilk aşama ki bu aşamada ABD, Batı tipi demokrasiyi Dağılan Sovyet ülkelerine yerleştirme konusunda romantik bir  dış siyaset izlendiğine dikkat çekti. ABD’nin Orta Asya ve Kafkaslar’da bağımsız boru hatları istediğinin altını çizdi. ABD için çok boru hattının çok mutluluk anlamına geldiğini söyledi.

İkinci devreyi “kayıp on yıl” olarak adlandırdı. 11 Eylül sonrası döneme işaret etti ve Orta Asyadaki bazı bölgelerin uçak indirilebilecek bir üs olarak görüldüğününe dikkat çekti. Obama’nın ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi kararını vermesi  ile bu devrenin sona erdiğini  düşünüyor.

Üçüncü devreyi Obama ile Ruhani’nin görüştüğü ve iki ülke arasındaki buzların eriyeceğini tahmin ettiği içinde bulunduğumuz dönem olarak tanımladı.

LeVine ABD’nin Orta Asya’da Çin’e yenildiğini iddia ediyor.