Translate

Wednesday, August 28, 2013

SURİYE’YE GELEMEYEN BARIŞ



Batı, Suriye’ye barış götürmek için değil Ortadoğu’da faaliyet gösteren ve gösterecek olan şirketlerin çıkarlarını korumak için faaliyete geçmeye karar verdi. Bunda Türk hükumetinin rolü oldukça büyük. Bunun en büyük sebebi Türkiye’nin seçim koridoruna girmesi.

NATO üyesi Türkiye, pek çok kez Suriye’nin sınırda saldırılarına maruz kaldı. NATO anlaşmasına göre herhangi bir üye ülkeye saldırı olduğunda NATO ülkeleri bu ülkenin isteği doğrultusunda harekete geçmek zorunda. NATO üyeleri, içinde ABD, Kanada, Fransa, Almanya’nın da bulunduğu pek çok Avrupa ülkesi. Kanada, Avrupa’yı Rusya’dan (o zamanki adı ile SSCB) korumak için kurulan bu silahlı birlikteliğin içinde. Çünkü Kanada petrol şirketleri Ortadoğu’da özellikle Suriye’de aktifler.

Türk hükumeti bir satranç oynar gibi Ortadoğu politikasında aktif rol alıyor. Hükumet, NATO kozunu çekti. Yani üye ülkelerden destek istendi. Ancak, Afganistan’dan yeni geri çekilen Obama yönetimi aynı senaryoyu Suriye’de yaşamak istemedi. Bu durumda en kolay yol kimyasal silahlar söylemine sarılarak dışarıdan müdahale etmek ve böylece Exxon-Mobil’in Türkiye’deki faaliyetleri için yaşayacağı siyasi engelleri aşmak. AKP’nin hedefi  Suriye’de körüklediği ateşi bir süre için de olsa durdurmak. Başbakan Mayıs ayında yaptığı Washington ziyaretinden sonra ABD’nin müdahalede bulunacağından emindi. Ancak ABD işi yavaştan aldı ve bu durum ile aynı zamanda patlayan Gezi parkı gösterileri başbakanı iyice gerginleştirdi. Hükumetin uzak hedefi Doğu Akdeniz petrollerini paylaşmak. Suriye ve Suriye’nin arkasındaki Rusya ABD, İsrail ve Türkiye konsorsiyumlarının Doğu Akdeniz’de faaliyetine müsaade etmiyordu. Doğu Akdeniz’de petrol arama ve çıkarma Doğu Akdeniz’de sahili olan ülkelere ait. Suriye, Türkiye, Lübnan, İsrail. Hatta Gazze. Doğu Akdeniz’den pay almak isteyen Hamas bu yüzden Müslüman Kardeşler’le yolunu ayırdı.

Irak’a müdahale için ABD’ye tezkere vermeyen AKP kendi elleri ile Ortadoğu’da kapı komşusu Suriye’nin üzerine çektiği ABD konusunu seçmenine nasıl anlatacak göreceğiz.     ( Başbakan o vakitte tezkerenin verilmesini istiyordu, ancak milletvekillerine açık bir baskı koymamıştı. Bunun sebebi belki Erdoğan’ın seçilmeden önce İstanbul’da ABD büyükelçisi ile yaptığı görüşmedir.)

Saddam’ın Halepçe katliamından sonra kimyasal silahlar ABD’nin Irak’a girmesi için, Kuzey Kürdistan Özerk Bölgesinin kurulması için, Irak’ta yakın zamanda bitmesi olası olmayan Şii- Sünni gerginliğinin ve silahlı bombalı çatışmalarının çıkması için, Ebu Gureyb'te işkencelerin yapılması için vesile olmuştu.  Umarım tarih Suriye’de tekerrür etmez.

Şairler denizi mavi olduğu için, yosun koktuğu için, serin rüzgarlar getirdiği için severler sevdirirler. Bazıları denizleri başka türlü seviyor.





Thursday, August 22, 2013

MURSİ VE DARBEYE GİDEN YOL


Darbe öncesi Mursi yönetimin bir kararları  Mısır’da halen Arap Baharının etkisinde olan kitleleri ve muhalefeti harekete geçirdi. Bunlardan bazıları:

Mursi’nin  Kasım 2012’de kendisine devrimi koruma adına her türlü yasal kararı kendi başına verme hakkını alması.  (Mursi bunu halkı koruma adına yaptığığını söylerken  liberallerin lideri Muhammed El Baradai  onu Yeni Firavun olarak niteledi.)

Kendisine yakın İslamcı gruptan bir kişiyi vali olarak ataması.

Tahıl ithalatını yasaklayarak ekonomiye kendine göre bir düzen vermek istemesi.

Kimler Mursi’ye karşı gösteri yaptılar?

2011’de Tahrir meydanında bulunan İslamcı olmayan fakir, orta ve üst sınıf mensupları ile liberal entellektüeller.

Dış Güçlerin Etkisi?

Mısır’da yerleşmiş bir demokrasi geleneği yok. Merkezi yönetime çok alışkın bir bürokrasisi var.  Mısır, dışarıdan yüksek miktarda petrol ve tahıl ihrac ediyor. Yani dışa çok bağımlı bir ekonomisi var. ABD, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ülkeye doğrudan yardım veriyor. Parayı veren ülkelerin, kendi çıkarları doğrultusunda, Mısır siyasetinde etkin rol oynamaya çalıştıkları veya Mısır halkının geldiği noktada kendi saflarını belirledikleri tabii ki inkar edilemez.


Türkiye de bu yardım trenine eklendi ve hükümet Mısır’a Eximbak üzerinden 1 milyar dolar yardım yaptı. ( Hükümet bu nedenle Mursi konusunda çok ısrarlı. Muhalefet bu yardım hakkında hükumetin meclise açıklama yapmasını isteyebilir. Hükumet, yaklaşan seçim trafiğinde bu yardımı kendi seçmenine açıklamakta zorlanacağa benziyor.)


Mursi’nin Yeni Anayasası:
Mursi yönetiminin halkoyuna sunduğu ve halkın kabul ettiği ancak muhalefetin itiraz ettiği anayasa ülkede bir konsensüs anayasası olmadı. Muhalefet yeni anayasayı bir diktatörlüğe yol açacağı noktasında eleştirdi. İslami Şura anayasal bir kurum olarak yasamanın üstünde yerini aldı. Bu durum muhalefette tedirginliğe yol açtı. Ayrıca Batı ülkeleri bekledikleri bir anayasa bulamadılar.  Erdoğan Mısır meclisinde yaptığı konuşmada seküler bir anayasa altında dindar bir yönetim kurulabileceği konusunda yeni yöneticileri uyarmıştı. Ancak Mursi yönetimi aceleci davrandı ve Sünni ağırlıklı İslami bir anayasa yaptı.


 Mısır’da Askerin Rolü:

Mısır’da askerler ekonomide son derece aktifler. Turizm sektöründen bankacılığa ve üretim sektörüne kadar her yerdeler. Ellerinden bu imtiyazlarının alınmasını istemiyorlar. Lüks otelleri yönetiyorlar ve ülkenin en güzel sahillerini ellerinde tutuyorlar. Mısır ekonomisi turizme dayalı bir ekonomi. Yani askerin elinde.

Ordu içinde de kaynakları yönetme konusunda çekişme var. Arap Baharına kadar Mısır’da yeni generallerin aktif rol alması ve eski geleneği yıkması olası görünmüyordu. Tahrir Meydanında halka ateş açan polise karşılık askerin halkın yanında er alması hem devrimi başlatmış oldu hem de darbe için orduda yeni bir oluşumun temelleri oluştu.

Sonuç:


Mısır’da oturmuş bir demokratik geleneğin olmaması, Mursi’nin ekonomik yeniden yapılandırmada bir takım iç ve dış çevrelerin gelirleri ile oynamış olması zaten kaygan olan zemini onun aleyhine çevirmeye yetmiş oldu. Masum halk yönetici ve asker elitlerin arasında ezildi. “Filler tepişir çimenler ezilir.” Demokrasi çabalarının Ortadoğu’da en iyi açıklayan söz olsa gerek.

Wednesday, August 21, 2013

DIŞ POLİTİKADA RASYONEL OLMAK



Siyaset siyasi ortaklarla yürütülür. İletişim ağların ile bu kadar birbirine geçen bir dünyada dış siyaseti tek başına götürmek imkansız.

Darbelerin nelere mal olduğunu Türk siyasetinde yakından biliyoruz. Çoğumuzun en yakınları darbelerin kurbanları oldu. Tam anlamı ile demokrasiye geçmek yıllarımızı alıyor. Mısır’da devlet eliyle öldürülen masum insanları görerek darbeleri alkışlayabilmek akıl harcı olamaz.

2011’de başlayan Arap Baharı ile Mısır halkı verilen demokrasiyi değil hak ettiklerine inandıkları demokrasiyi tecrübe etmeye çalıştı. Bu, Mısır halkının özgürleşme adımlarından biriydi fakat 30 Haziran’da Mısır’da yeni dönem başladı.

Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’i yüksek sesle suçlamak yaklaşan seçimlerde  AKP’ye puan kazandırabilir fakat bu arada Türk dış politikasının özellikle Ortadoğu’ya yönelik politikanın yeniden gözden geçirilmesi gerekir.

Başbakan, Mavi Marmara çıkışından ve “One minute!” sözünden sonra Arap dünyasında kahraman olmuştu. Eminim ki halk gözündeki itibar ve yerini yitirmedi. Ancak devletlerarası politika malesef sıradan halk ile yürütülmüyor. Artık popüler söylemlerden uzaklaşıp Türkiye’nin çıkarlarını uzun vadede koruyan yeni politikalar üretmenin zamanı.


Görüntü o ki Mursi artık Mısır tarihinin bir elemanı. Bu durumda rasyonel politika Mursi üzerinde ısrar etmek  yerine ilişkilerin bundan böyle nasıl yürüyeceğinin hesabını yapmak olmalı.