Translate

Monday, May 4, 2015

The Water Diviner (Kahin) ; Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan; Russell Crowe

Çanakkale Zaferinin 100. Yılına Çanakkale konulu bir filmin dünya yönetmenlerinden birinin imzası ile dünya sinemalarında gösterime girmesi büyük bir başarı. Bunun için Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ı kutlamak gerekiyor.

The Water Diviner (Türkçeye ne olarak çevrilecek bilmiyorum ama ben şimdilik kısaca “Kahin” diyeceğim)  Avustralyalı yönetmen Russell Crowe’un başrolünü oynadığı ve yönettiği konusu Çanakkale savaşı olan tarihi bir film.  Film ABD’de vizyona  geçen hafta girdi.

Karısının intiharı üzerine, Avustralyalı bir babanın  1915’te Çanakkale’de kaybettiği üç oğlunu aramak için1919 yılında Türkiye’ye  gelmesini ve oğullarını aramasını anlatıyor.

Filmde aile dramı, vatan severlik, savaşların insanlar üzerinede yaratığı travmalar çok güzel işlenmiş.  Duygusal yoğunluğu çok yüksek bir film. Fakat arada komik unsurlarla seyirci üzerindeki gerginlik azaltılıyor.

Görsel imajlar harika. Sultanahmet Camii,  İslam medeniyetinin sanat seviyesinin yüksekliğini ve cami içindeki huzurun tasviri ile İslam dininin özde barışçıl bir din olduğunu  göstermek için seçilmiş mükemmel bir mekan. Gün batımında İstanbul da öyle.

Joshua’nın (Russell Crowe) oğullarını araması İstanbul’da başlıyor ve Anadolu içlerinde devam ediyor. Bu süreçte Çanakkale savaşında kumandanlık yapmış olan  Binbaşı Hasan Bey (Yılmaz Erdoğan) ile kurduğu dostluk ve  birlikte Rum çetelerine karşı koymaları ile devam ediyor. Türk tarafının savaşta yaşadığı acıların dile getirildiği filmde Anzaklar olumlu; Yunanlılar olumsuz karakterler olarak sunulmuş. Her ne kadar “Yunan askerleri”  ifadeleri geçse de kostümlerden Rum çeteleri olduğunu anladığımız silahlı milisler vasıtasıyla Birinci Dünya Savaşının Türkler için bitmediği vurgulanıyor. Çanakkale’de eşini kaybeden Ayşe’nin (Olga Kurylenko) ve oğlu Osman’ın dramının da yer aldığı film Birinci Dünya Savaşının mağdurlarından olduğumuzu, şimdiye kadar Batı propagandasının aracı olan dünya sinemasında Türklerin yeni aktör olduğunu  dünya kamuoyuna gösteriyor.

Filmde  çavuşun (Cem Yılmaz) cepheden Çanakkale’ye indiği sırada bir randevuevine uğradığı iması, yine çavuş ve bir takım Kuva-yı Milliyecilerin İstanbul’dayken alkol alıp eğlenmeleri, Ayşe’nin Joshua için mumlarla süslenmiş romantik bir akşam yemeği hazırlaması  gibi Türkiye’deki muhafazakar milliyetçi halkı rahatsız edecek bir iki sahne de yer almış.  Aynı zamanda yüzü peçe ile örtülü kadınların, ve çokeşliliğin yeralması da tarihsel dönemi göz önünde bulundurmayanların şikayet edeceği sahneler gibi görünüyor.

Bu arada Cem Yılmaz’ın söylediği Hey Onbeşli türküsü ve kaşık sesleri müziğin evrensel gücünün yerelden kürsele dönüştüğü muhteşem anlardan biri. 

Ödül hak eden çok iyi bir film. İzlemeye değer. İyi seyirler!


NOT: Vatanseverlik duygularımın ve  milliyetçiliğin gölgeleyemeyeceği evrensel bir duygu olan evlat sevgisinin  bana epey gözyaşı döktürdüğünü saklamayacağım.

No comments:

Post a Comment