Translate

Tuesday, February 10, 2015

KÜLTÜR SAVAŞLARI VE KÜLTÜREL HEGEMONYA



Bu yazımda kültür savaşlarının yol açtığı terör tehlikesinden, entellektüellerin kültür savaşlarındaki duruşlarının öneminden;  uzlaşmazlık  yaratsa da sanatın ve edebiyatın uzlaşmaların çözümünde gerekliliğinden ve  kültürel hegemonyanın nasıl oluştuğundan bahsedeceğim:

1989 yılında Madonna’nın Like A Prayer (Dua Gibi) adlı şarkısı ve klibi yayınlandığında muhafazakar Hıristiyanların tepkisini çekmişti. Kendisi de Katolik olarak yetişen Madonna’nın sözlerini yazdığı ve kilise müziği formatındaki şarkının klibi modern Meryem Ana ve modern Hz İsa imajlarını canladırıyordu. [1]
Madonna 2012 yılındaki  Ortadoğu’yu da kapsayan  dokuzuncu konser turunda bu tartışmalı şarkıyı dahil etti.  Şarkının adı ve nakaratındaki  ‘gibi’, dilbilgisel bağlamda bir benzetme edatı [‘edat-ı teşbih’] olarak kullanılıyor ve eylemler üzerinden benzetmeler yapılıyor.  Sözlerin bir kısmı için ‘Adımı dua gibi söylediğini duyuyorum,’ diyebiliriz.  1989 yılında dini referansları kullanarak üretilen şarkı dini semboller üzerinden bir tartışmayı açarken dünya pazarında uzun yıllar da yerini almış oldu.

Sosyolojik bir terim olan “Kültür Savaşları” ABD’deki muhafazakarlar ve liberaller arasındaki kutuplaşmanın yaşandığı bir takım  değerler üzerinden yürütülen tartışmalar için 1991 yılından bu yana kullanılıyor. Bu anlamda Amerikan iç politikasında üretilen kültür savaşları kürtaj, din ve devlet ayrımı, basına sansür, cinsel tercihler, silahların serbest edinimi, mahremiyet kavramları üzerinden gerçekleşiyor.

Kültür savaşları terimi tamamen siyasi bir terim ve arkasında aile, sanat, eğitim, hukuk ve tüm siyaseti kontrol etme endişesi/amacı yatıyor. Gramcsi bunu entellektüellerin kültürel hegemonya kurma mücadelesi olarak adlandırıyor. (Hapishane Notları) Gramsci’ye göre Kültür Savaşları entellekütüeller vasıtasıyla yürütülür bu yüzden de sosyal sınıflar kendilerini yaslayacak entellektüelleri üretir. Bugün Gezi olayları ile iyice ayrışan Türkiye liberallerine bu gözlükle bakmak gerekir. Bir kısım liberal, AKP’nin seçilmiş elitlerini hem ürettiler hem de bu seçilmiş elitlerin yeni oluşturduğu sosyal tabakada yerlerini buldular. Bu elitlerin tanımlarına uymayanlar kendiliklerinden veya  gerek içi gerek dış zorlama ile bu alandan ayrıldılar.

Semboller üzerinden daha yakın ve din eksenli bir kırılmada Charlie Hebdo adlı dergide Hz. Muhammed’in karikatürünün yayımlanması ile yaşandı. Kültür savaşları sanatla, estetikle veya siyasetle yapıldığı sürece tehlikesiz. Fakat Charlie Hebdo katliamında olduğu gibi kendi kültürünü korumak militanlaşmayı gerektirdiğinde bu terörizme ve her türlü sıcak savaşa yol açıyor. Bu anlamda kültür savaşlarının edebiyat, sanat çerçevesine çekilmesi Müslüman dünya açısından terörden, şiddetten ve savaştan kurtulmanın bir yolu. Diğer bir yöntem her durumu  kişisel bir hikaye olarak algılamak gerekliliği (Stuart Hall). Charlie Hebdo katliamında silahı çekenleri İslam kültürü çerçevesinde haklılaştırdığınızda (Hilmi Yavuz), sonu gelmeyecek olan kültür savaşları başlayacak ve  başka yerlerde başka tetikleri çekecek insanları motive etmek çok daha kolay olacaktır.  


Kültür savaşlarının bir başka boyutu yine siyaset içinde üretilen ve demokrasi açısından tehlikeli olan “kültürel hegemonya”. Yöneticilerin seçilmiş de olsalar, çoğunlukçu bir anlayışla kültürel hegemonyaya yönelmesi demokrasinin işleyişi açısından tehlikeli bir durum. Kültürel hegemonya bir ülkede yönetici sınıfın diğer sınıfları kültürel araçları kullanarak baskı altına alması anlamındadır. Kültürel hegemonya yönetici sınıfın evrensel olma arzusundan kaynaklanır.  Bir takım araçlarla yönetici sınıf silahlı güce başvurmadan vatandaşları hegemonyası altına alır ( Louis Althusser). Yol, havaalanı, köprülere verilen siyasetçi isimleri bu hegemonyanın bir aracıdır. Çocukları göndereceğiniz okulların yönetici tarafından tavsiye edilmesi (günümüz iktidarının İmam Hatip Liseleri vurgusu), (RTÜK vasıtası ile) medyanın kontrol altında olması, merkezden yapılan müfredat programları da kültürel hegemonyanın araçlarıdır.

Gramshi entellektüellere bir sınıf olarak bakmaz bir tabaka olarak bakar. Bu katman gaz gibi her farklı düşünen sınıfın içinde yer alır. Kendilerini, dünya görüşleri ve sosyal  sınıfları farklı da olsa,   aynı tabakadan yani entellektüel olarak görürler. Türkiye’de entellektüelleri arasındaki kırılma veya kutuplaşma bu tabakaya zarar vermekte olduğundan yine iktidarın amaçlarına hizmet etmekte ve hegemonyanın bir aracı haline gelmektedir.

Sonuç olarak, kültür savaşlarında araç sanat olmaya devam etmeli ve bunu Müslüman kesim de iyi anlamalıdır. Ayrıca iktidarın kültürel hegemonyasına karşı farkındalığı   ancak ortak paydada buluşan entellektüeller  yaratabilir ve bu entelektüel olmanın sorumluluğudur.









[1] https://www.youtube.com/watch?v=79fzeNUqQbQ

No comments:

Post a Comment