Kahraman
Bakkal …
Ahmet
Necdet Sezer’in 2007 yılında veto ettiği Petrol Kanunu yeniden meclis gündemine
geliyor. Kanun hükümetin tasarısı olarak 2012 yılının Aralık ayında meclise
başbakanın imzası ile sevk edilmişti.
Tasarı,
yabancı firmaları petrol arama ve
çıkarma için Türkiye’ye getirmeyi hedefliyor ve bu noktada onlara kolaylıklar
sağlıyor. Aynı zamanda şirketlerin lisans süreleri uzatılıyor ve vergi oranı
%55’ten %40’a düşürülüyor. Böylece ABD firması Exxon Mobil, Türkiye’de yeni
düzenlemeler altında çalışmalara başlayacak. (Başbakan ABD seyahatinden hemen sonra
Exxon Mobile ile bir anlaşmanın imzalandığını söyledi fakat anlaşmanın
detayları ile ilgili bilgi kamuoyu ile paylaşılmadı!)
Steve
Coll, Özel İmparatorluk (Private Empire: Exxon Mobil and American Power, The
Penguin Press, New York 2012) adlı kitabında Exxon Mobil’in yalnızca Amerika’nın
iç politikasında değil dünyadaki siyaseti şekillendirmede de ne kadar etkili olduğunu anlatıyor. Coll,
Exxon Mobil’in bir özel şirket olarak görülemeyeceğini artık devlet üstü
olduğunu izah ediyor.
Enerji
alanında faaliyet gösteren büyük
firmalar, kendilerini devletlerden daha üstün görüyor ; çünkü pazara kendileri karar veriyor. Kitapta ayrıca Exxon Mobil’in Alaska’da
bilimsel araştırmaları nasıl engellemeye çalıştığı hatta biliminsanlarının
hayatlarını tehdit ettiği anlatılıyor.
Yabancı
firmaların petrol ve doğal gaz arama çalışmaları için Türkiye’ye gelmelerinde verebilecekleri
muhtemel zararlar için ne gibi önlemler konusunda genel müdürlük bilgilendirecek. Umarım genel müdürlük bu konuda duyarlı çalışacak birimlere sahiptir. Yasada zarar ortaya çıktıktan
sonra ödenecek rakamlara yer verilmiş. Firmaları Karadeniz’de, Akdeniz’de veya
Trakya bölgesinde petrol aramya çağırırken bunun bedelinin neler olabileceğini önceden
hesap etmek gerekmez mi? Bir başka uluslarası petrol şirketi BP’nin 2010 yılında Meksika körfezinin doğal yapısına ve bölge ekonomisine verdiği zararı
hatırda tutmak lazım.
Dünyada en büyük petrol şirketlerinin
sahipleri, devletler. Bu ülkelerin ilk üçü Suudi Arabistan, Rusya ve İran. Aslında Başbakan Erdoğan Rusya’nın Gazprom’u Suudi Arabistan’ın
Aramco’su gibi büyük devlet firmasına sahip olmayı tabii ki ister. Ancak,
Türkiye’nin tek başına petrol veya gaz arayıp çıkarmasının maliyetinin yanı sıra
işin bir de güvenlik boyutu da var. Erdoğan yabancı firmalar ile hem ekonominin daha
da hareketlenmesi için şartları hazırlarken ülke güvenliğini sağlamaya da
çalışıyor. O da biliyor ki ABD’li firmalar daha fazla kazanç elde etmek için
Ortadoğu’da istikrardan yana olacaklar. Exxon Mobil ile pazarlıkların 2010
yılına kadar uzandığını düşünürsek PKK’nın çekilmesinin de istikrarlı bir alan
yaratma amaçlı olduğunu anlarız.
Başbakan’ın önce İran ile yakınlaşması rast
gele izlenen bir dış politikayı göstermiyor. Başbakan İran ile elindeki güçleri
birleştirerek bölge lideri olmak istedi. Gençliğinde gelen siyasi düşüncesini ve
kimliğini şekillendiren içindeki romantik duyguları ve vicdanını bu noktada
denemiş oldu. Ancak gördü ki Türkiye Batı’dan kopamaz. Bu anlamda Suriye konusu Erdoğan’a karşı çok büyük bir kozdur. "Kahraman bakkal maalesef süpermarkete teslim oluyor."
Dış politika, bin bir tilkinin, kuyruğunu
birbirine takmadan, dolaşmaya çalıştığı bir alan. Türkiye’nin bu alanda güvenli
yol alabilmesi için çok iyi yetişmiş
insan gücüne ihtiyacı var.
No comments:
Post a Comment