15 Temmuz 2016’da Türkiye büyük bir badire atlattı ve hala da atlatıyor.
Seçilmiş bir hükumete karşı yaşanan ordu kalkışması hiçbir demokratik ortamda
alkışlanamaz, kabul edilemez. Demokrasilerde, devlet mekanizmasını oluşturan
her kurum ahenk içinde işlemeli, görev ve yetki sınırlarını çok iyi bilmelidir
ki bunlardan biri de ordudur.
15 Temmuz Türkiye için tarihi bir gündür. Eminim bu güne dair pek çok
yüksek lisans ve doktora tezi yazılacak 15 Temmuz 2016 yıllarca hafızlardan ve tarihin notlarından
çıkmayacaktır.
Darbe girişiminin ardında Gülen cemaatinin olduğu konusunda hükumet dahil
olmak üzere basında ve entelektüeller arasında kesin bir kanaat oluşmuş durumda.
Köşe yazıları ile veya sosyal medya paylaşımları ile pek çok akademisyen ve yazar
da bunu dile getirdi.
Her ne kadar vatandaşlarımız hayatlarını kaybetmiş olsa da Türkiye şu anda
tarihi bir eşikte yer alıyor. Buradan tüm kurumları uyumlu olarak işleyen
demokratik-hukuk devletine geçmek çok yakın. Yapılması gereken bundan sonrasını
yeniden inşa için toplumsal bir konsensüs yaratmak; daha özgür daha şeffaf ve
daha adil bir devlete geçişin taşlarını döşemek.
Gelecekte benzer olayların yaşanmaması için bizi buraya getiren süreçler
iyi okunmalı. Bunları tartışmak ve gelecek adına iyi çözümler üretmek için
olayların rahatça konuşulup tartışılacağı ifade özgürlüğünün OHAL’e rağmen bu süreçte zedelenmemesi gerekiyor.
Bir kurum olarak devletin varlığı ve bekası ordusunun varlığı ile kaimdir. Geçiş
döneminin, bu ilişkinin ve devletin tüm kurumlarına güven duygusunun örselenmeden
yaşanması gerekir. Demokrasinin asker
tarafından kesintiye uğratılmadığı ABD’de orduya ve askerlerine bireysel olarak
duyulan saygı üzerinde tartışılmaz. ABD başkanı her fırsatta ülkelerinin
özgürlüğü için görev yapan askerleri onurlandırır. Emekli askerler siyasette
yerlerini bulurlar. Umarım Türk ordusu da bundan böyle halkın özgürlüklerinin
koruyucusu olma rolünü benimser.
Türkiye Cumhuriyeti tüm dünyanın gözü önünde kendini yeniden kuruyor; bu
yeni oluşumda hepimizin görev ve sorumlukları var.
ATATÜRKÇÜ TSK, Sn.ERDOĞAN'ın, İsmet İnönü'nün 1946 yılında tuttuğu neo-Tanzimatçı yolda yürümekte olduğunu sezmese, eyleme geçmezdi.
ReplyDeleteMehmet Ali Ağca'nın Kartal/Maltepe Askerî Cezaevi’nden kaçırıldığı anımsanacak olursa, “TSK her zaman biraz FETÖ'cü olmuştur” neticesine varmak mümkündür. Ağca’nın Bulgaristan aracılığı ile Komünizm’e hizmet ettiği iddiaları O’nun “kahraman” olarak görülmesine engel olmamıştı. Oysa Amerika’ya hizmet ettiğine inanılan Gülen’den nefret edilmektedir.
ReplyDeleteNATO, FETÖ'yü, yarı yolda, IMF'nin Celal Bayar ve evlatlarını hep komuş olduğu gibi kodu.
ReplyDeleteSefermurat Türkmenbaşı’nın Türkiye mümessilleri yayımladıkları ruhnâmelerin birinci sayfasına “Harbokulu öğrencisi! Bu ülkeyi kurtaracak olan sensin!” yazmışlardır [bkz: Orhan Pamuk, «The Black Book», Translation © Maureen Freely 2006, Faber and Faber Limited, ISBN 978-0-571-22525-5 ISBN 0-571-22525-X, p.303].
ReplyDeleteORDU'ya siyâset TPAO sokmuştur [bkz: “Genelkurmaydaki petrol toplantısında TPAO Müdürü, yabancı şirketleri Generallere şikâyet etti” (5 sütun üzerine manşet) haberi, Hürriyet gzt., Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A. Ş. Adına Sahibi Erol Simavi, Umumi Neşriyat Müdürü Necati Zincirkıran(?), Bu nüshada Mesul Yazı İşleri Müdürü Yüksel Baştunç(?), Sene 18 - No.6147, 12 Haziran 1965 Cumartesi, Basıldığı Yer Hürriyet Matbaası(?), s.1].
ReplyDelete