Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk kez bu kadar yoğun bir mülteci akımı ile karşılaştı. Elimizde bu problemle
baş edecek devlet tecrübemiz maalesef yok. Bu yüzden diğer ülkelerin
tecrübelerini öğrenip bu tecrübeler ışığında
yolumuzu çizmemiz gerekir.
Bizim gibi bir Ortadoğu ülkesi olan
Lübnan’da mülteci problemi 1970’li yılların başlangıcında ortaya çıktı.
1940’larda İsrail’in bölgeye yerleşmesinden itibaren Lübnan’a sığınan
mülteciler, Lübnan nüfusunun %10’unu oluşturmaya başladıklarında toplum üzerindeki
ağır ekonomik yükleri ve kendi umutsuzlukları Lübnan’da çatışmanın da fitilini
ateşledi. Lübnan ekonomisinin 1950 ile 1970 arasındaki büyüme hızı yılda 4 veya
5 olarak gerçekleşiyordu. Ancak bu büyüme sırasında toplumsal gruplar arasındaki gelir uçurumu
iyice açıldı. Mülteciler kendileri gibi
sosyo-ekonomik durumu zayıf olan Lübnanlı Araplar ile birlik oldular.
Son derece kutuplaşmış olan Lübnan toplumu için mülteciler Lübnan iç
politikasında aktif olan solcu grupları da destekleyerek ve sivil savaşın
çıkışında özellikle hükumetin eşitsiz uygulamaları karşısında yerel halka birlikte
hareket ederek Lübnan iç siyasetinde de önemli rol oyandılar.
Mültecilerin Lübnan için yarattığı ikinci kriz İsrail’e karşı Lübnan
sınırlarından gerçekleştirdikleri ataklar oldu. İsrail de bu ataklara karşılık
verdi. Böylece Lübnan devleti hem sınırlar üzerindeki hem de ülkesi içindeki mültecilerin üzerindeki
kontrol ve otoritesini kaybetti.
Türkiye’deki Suriyeli mülteci
sayısı, resmi olarak bakıldığında, Türkiye nüfusunun %3’ü olarak görünse de
asıl oranın bu rakamın iki katına yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye toplumu da Lübnan gibi farklı dini grupların kutuplaşmış olması
şeklinde değilse de oldukça kutuplaşmış bir toplum. Türkiye’deki kutuplaşmanın aktörleri ulusalcılar,
muhafazakarlar ve Kürtler. Ne yazık ki son yıllarda özellikle tırmanan Kürt
kimliği meselesi artık Kürt milliyetçiğine evrilmiş durumda. Bu evrilme Kürtleri tüm toplumsal blokların
karşısında tek cephe olmaya itiyor.
Bu ortamda Lübnan’da olduğu gibi
Suriyeli mültecilerin ve halk arasına karışmış bulunan göçmenlerin bir
süre sonra Türkiye siyasetinde aktif olan iç aktörler tarafından
keşfedileceğini ve bu anlamda bir rollerinin olacağını kestirmek zor değil.
Özellikle bu bölgenin hassas yapısı ve 2012’den bu yana sınırın Türkiye
tarafına geçmiş olan Suriyeli Kürtlerin Türkiye’deki Kürt siyasi oluşumuna
destek verecekleri de açık.
Bu durumda Türkiye’de bir iç savaşa gitmemek için yapılması gereken
Türkiye’de yaşayan ve yaşayacak olan herkesi eşitlik temelinde kucaklayan
uzlaşmacı bir anayasa yapıp toplumsal barışı temin ederken mültecilerin ve
Suriyeli göçmenlerin topluma entegrasyonu için sadece devletçe değil halk olarak sorumluluk
almak.
Wow, cool post. I’d like to write like this too – taking time and real hard work to make a great article… but I put things off too much and never seem to get started.
ReplyDeletee karşı zayıf olanlar
I am sure this paragraph has touched all the internet people, its really really nice paragraph on building up new blog.
ReplyDeletee karşı zayıf olanlar