Yarın sandığa gidecek
seçmenler için, 2015 seçimleri, zihinlerde ilklerin yaşandığı psikolojik gerilimin
yoğunlaştığı, ibrenin kimlik siyasetinden özgürlüklere; özgürlüklerden
kimliklere sürekli titrediği bir seçim dönemi olarak kalacak.
Seçmenler, ilk kez bir
Anayasa’ya göre tarafsız olması beklenen cumhurbaşkanı partiler arasında uzlaşmayı sağlayıcı, hakem
rolünü terk edip bir parti (AKP) ve başkanlık sistemi için oy istemek için
seçim propagandası yaptı. Açılışlar
adı altında, kendisine tahsis edilen örtülü ödeneği de muhtemelen kullanarak,
büyük bir kampanya yürüttü. Bu durum akademisyen ve aydınlar ile muhalefet
partilerinin tepkisine yol açsa da YSK (Yüksek Seçim Kurulu)’na yapılan başvurulardan
bir sonuç alınamadı. Bu durumda iktidar partisi ve cumhurbaşkanının aynı amaca
hizmet eden iki ayrı kampanyası karşısında muhalefet devlet gücü karşısında
büyük bir güçle ezildi. 2002 seçimlerini, 28 Şubat mağduru olarak kazanan ve
aynı zamanda topluma ekonomik vaatlerde bulunan AKP; Abdullah Gül’ün
cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyen bir devlet ve muhalafete karşı mağdur
olarak 2007 seçimlerinin ve Ergenekon
ile Balyoz davaları ve darbe komploları ile ve görecceli olarak iyi giden
ekonomi ve somut hizmetler ile 2011 seçimlerinin galibi oldu. 2014 yılında
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu kez ‘paralel
‘adını verdikleri Gülen cemaatine karşı mağdur rolü ile seçmen karşısına çıkan
AKP yine halkın desteğini aldı ve %52’lik bir oy oranı ile Recep Tayyip Erdoğan
12. cumhurbaşkanı olarak seçildi.
2015 genel seçimlerinde
roller değişmeye başladı. Görüntüde bu seçimlerin en büyük mağduru HDP. HDP, miting alanlarında patlayan bombalardan AKP'yi ve onu destekleyen medyayı sorumlu tuttu ve sivil bir siyaset izledi. %10’luk
barajı aşma ihtimalini cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendilerine verilen
%9.8’lik destek ile mümkün gören BDP, AKP’nin mağdur ettiği kesimlerin de
oyları ile genel seçim sahnesinde AKP önünde hedeflerdiği oy oranı itibarı ile
küçük ancak meclis aritmetiği ve güç dengeleri açısından büyük bir hedefle
propaganda yürüttü.
Türk seçmeni bir başka ilk ile HDP miting alanlarında ve sosyal medyada yüz yüze geldi. Şimdiye kadar PKK bayrakları ile kamusal alana girme mücadelesi veren HDP bu kez kendi sivil alanına Türk bayrakları alarak kimlik siyasetinin ötesinde özgürlükler üzerinden siyaset yürüteceği mesajını seçmene iletti.
Türk seçmeni bir başka ilk ile HDP miting alanlarında ve sosyal medyada yüz yüze geldi. Şimdiye kadar PKK bayrakları ile kamusal alana girme mücadelesi veren HDP bu kez kendi sivil alanına Türk bayrakları alarak kimlik siyasetinin ötesinde özgürlükler üzerinden siyaset yürüteceği mesajını seçmene iletti.
Böylece HDP, Türk
seçmenine ‘değişim’ mesajı iletti. Bu mesaj yankısını yurt dışında yaşayan
seçmenlerinin daha önce %10 ile
destekledikleri Demirtaş’a daha fazla destek vermesi ile sonuçlanacak gibi
görünüyor. (Bu seçimlerde katılım iki katına çıktı.) HDP ayrıca izlediği
ulusalcı politika ile seçimlerden daima mağdur olarak çıkan CHP seçmeninin bir
kısmının umudu haline geldi. HDP ayrıca üniversiteli yeni kuşak seçmenlere de pek
çok noktadan hitap etti. Bu manada onlardan da destek alacak.
HDP’nin özellikle
kendisini kimliklere saygılı ve her kimliği dillendiren; kimlikleri ayrımcılık
aracı değil bütünleşmenin bir yolu olarak gösteren seçim propagandasının
sandığa yansıyacağını tahmin ediyorum. Yarın göreceğiz.
NOT: Bu seçimlerde AKP
artan dolar; hayat pahalılığı; Suriyeli göçmenler gibi seçmenlerin günlük
hayatlarını etkileyen pek çok konuda seçmene bir şey vadedemiyor. Buna karşılık
CHP ve MHP ekonomik vaatlerle seçmen karşında yerini aldı. Bu durumun da
oyların dağılımı etkilemesi kaçınılmaz.
Seçimlerden sonra ‘Türk
Halkı İçin (çoğunluğu oluşturduğundan) Kimin Yönettiği Değil Nasıl Yönettiği
Önemli Hale Geliyor’ başlığı ile yazabilecek sonuçları değerlendirebilmeyi umut
ediyorum.
mustafa derin gibi bir faciadan sonra bu yazıları yazmanız ne güzel....
ReplyDelete