1915 yılında Ermeniler
Osmanlı İmparatorluğu tarafından Suriye’ye sürüldü. Yönetimin bu kararı niçin
aldığı konusunu sonraya bırakarak bugün Ermenilerle uluslarası alanda
yaşadığımız problemin sebeplerine taraflara uzaktan bir bakışla analiz etmeye
çalışacağım:
2014 yılında Türkiye
Cumhuriyeti başbakanı Ermenilerin acılarını paylaştığını –devlet düzeyinde ilk
kez- dile getirerek bugün hayatta olan yakınlarına taziyelerini iletti. Bu
insani mesajın, Türkiye’deki Ermeni toplumunda yansımaları genel olarak olumlu
oldu. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti devleti ilk kez Ermeni azınlığı ile
yakınlaştı; onlarla aynı tarafta olduğunu gösterdi.
Bu husumetin tarihsel
olmayan sebeplerini şöyle açıklayabiliriz:
Millet formasyonu: Ermeniler için 1915 olayları, İsrail modeline
benzeyen bir devletleşme yolunun önünü açabilecek bir araç olarak görüldü. Böylece
acılarını yeni kuşaklara aktararak ‘ortak acı’ üzerinden kimliklerini yeniden
inşa ettiler. Ancak kuşaklar ilerledikçe rasyonaliteden uzaklaşıp tek taraflı
romantizmin kucağına düştüler.
Sözlü tarih yazımı: Belgelere ulaşma yolunun kapalı olması
Ermenileri anılar üstünden kurulan ‘sözlü tarih’ yazımına itti. Bu anıların objektifliğine güvenmek zorunda
kaldılar.
Diasporanın gücü: Yurt dışında yaşayan Ermeniler ‘soykırım’ kelimesinin
ve diasporanın siyasi alanda gücünü gördüler. Nazilerin Yahudilere uyguladığı
soykırım uluslararası entelejensiyanın her zaman desteğini kazandı; böylece
yurt dışında Yahudi lobileri bulundukları ülke siyasetinde güç haline geldiler.
Ermeniler de aynı yolu izleyerek bulundukları ülkelerde sivil güç konumuna
gelmeyi hedeflediler.
Türkiye Ermenileri: Türkiye’de yaşayan Ermeniler ‘millet’ tanımı
karşısında daha çok özgürlüklerden yana tavır aldılar. Etnik kimlik
siyasetinden ziyade, toplum içinde eşit var olma mücadelesini verdiler; Türk
toplumu için ‘ortak iyi’yi aradılar.
Halihazırdaki Hükumet açısından: Hükumet, 19. yüzyıl
Avrupa’sından devşirilen ‘ulus devlet’ inşasında azınlıkları, ve tabii ki
dindar çoğunluğu, İttihat ve Terakki’ye olan kinlerinin bir aracı olarak
kullanmak için fırsat olarak gördü.
Böylece İttihat ve Terakki’nin kurguladığı ulus devlet inşasının
aktörlerini tamamen siyasi alandan yok ederek yeni bir reformun kapılarının aralanmasında
Ermeni açılımı diğer açılımların yanında başka bir siyasi bir araç oldu.
Nitekim, başbakan Davutoğlu da Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden kurguladıklarını 2013’ten
beri sık sık kullandığı ve hükumet programına aldığı ‘revize’ sözü ile
destekledi.
Ermeni sorusu, tek
taraflı bir soru değildir. Bugün,
karşılıklı kutuplaşmak yerine, egemen
gücün mağduru olmuş olan Ermenilerin acısını anlamak ve geçmişteki terörist Ermeni
organizasyonlarının Osmanlı halkına tarihte yaptıklarını birlikte değerlendirmek ve karşılıklı
iletişimin, toplumların birbirlerini anlamalarının yolunu açmak gerekir.
No comments:
Post a Comment