Bu yazımda kültür
savaşlarının yol açtığı terör tehlikesinden, entellektüellerin kültür
savaşlarındaki duruşlarının öneminden;
uzlaşmazlık yaratsa da sanatın ve
edebiyatın uzlaşmaların çözümünde gerekliliğinden ve kültürel hegemonyanın nasıl oluştuğundan
bahsedeceğim:
1989 yılında Madonna’nın
Like A Prayer (Dua Gibi) adlı şarkısı ve klibi yayınlandığında muhafazakar
Hıristiyanların tepkisini çekmişti. Kendisi de Katolik olarak yetişen
Madonna’nın sözlerini yazdığı ve kilise müziği formatındaki şarkının klibi
modern Meryem Ana ve modern Hz İsa imajlarını canladırıyordu. [1]
Madonna 2012
yılındaki Ortadoğu’yu da kapsayan dokuzuncu konser turunda bu tartışmalı
şarkıyı dahil etti. Şarkının adı ve
nakaratındaki ‘gibi’, dilbilgisel bağlamda
bir benzetme edatı [‘edat-ı teşbih’] olarak kullanılıyor ve eylemler
üzerinden benzetmeler yapılıyor. Sözlerin bir kısmı için ‘Adımı dua gibi
söylediğini duyuyorum,’ diyebiliriz. 1989 yılında dini referansları kullanarak
üretilen şarkı dini semboller üzerinden bir tartışmayı açarken dünya pazarında
uzun yıllar da yerini almış oldu.
Sosyolojik bir terim olan “Kültür Savaşları” ABD’deki muhafazakarlar
ve liberaller arasındaki kutuplaşmanın yaşandığı bir takım değerler üzerinden yürütülen tartışmalar için
1991 yılından bu yana kullanılıyor. Bu anlamda Amerikan iç politikasında
üretilen kültür savaşları kürtaj, din ve devlet ayrımı, basına sansür, cinsel
tercihler, silahların serbest edinimi, mahremiyet kavramları üzerinden
gerçekleşiyor.
Kültür savaşları terimi tamamen siyasi bir terim ve arkasında
aile, sanat, eğitim, hukuk ve tüm siyaseti kontrol etme endişesi/amacı yatıyor.
Gramcsi bunu entellektüellerin kültürel hegemonya kurma mücadelesi olarak
adlandırıyor. (Hapishane Notları) Gramsci’ye göre Kültür Savaşları
entellekütüeller vasıtasıyla yürütülür bu yüzden de sosyal sınıflar kendilerini
yaslayacak entellektüelleri üretir. Bugün Gezi olayları ile iyice ayrışan
Türkiye liberallerine bu gözlükle bakmak gerekir. Bir kısım liberal, AKP’nin
seçilmiş elitlerini hem ürettiler hem de bu seçilmiş elitlerin yeni oluşturduğu
sosyal tabakada yerlerini buldular. Bu elitlerin tanımlarına uymayanlar
kendiliklerinden veya gerek içi gerek
dış zorlama ile bu alandan ayrıldılar.
Semboller üzerinden daha yakın ve
din eksenli bir kırılmada Charlie Hebdo adlı dergide Hz. Muhammed’in
karikatürünün yayımlanması ile yaşandı. Kültür savaşları sanatla, estetikle
veya siyasetle yapıldığı sürece tehlikesiz. Fakat Charlie Hebdo katliamında
olduğu gibi kendi kültürünü korumak militanlaşmayı gerektirdiğinde bu terörizme
ve her türlü sıcak savaşa yol açıyor. Bu anlamda kültür savaşlarının edebiyat,
sanat çerçevesine çekilmesi Müslüman dünya açısından terörden, şiddetten ve
savaştan kurtulmanın bir yolu. Diğer bir yöntem her durumu kişisel bir hikaye olarak algılamak gerekliliği
(Stuart Hall). Charlie Hebdo katliamında silahı çekenleri İslam kültürü
çerçevesinde haklılaştırdığınızda (Hilmi Yavuz), sonu gelmeyecek olan kültür
savaşları başlayacak ve başka yerlerde
başka tetikleri çekecek insanları motive etmek çok daha kolay olacaktır.
Kültür savaşlarının bir başka
boyutu yine siyaset içinde üretilen ve demokrasi açısından tehlikeli olan “kültürel hegemonya”. Yöneticilerin
seçilmiş de olsalar, çoğunlukçu bir anlayışla kültürel hegemonyaya yönelmesi
demokrasinin işleyişi açısından tehlikeli bir durum. Kültürel hegemonya bir
ülkede yönetici sınıfın diğer sınıfları kültürel araçları kullanarak baskı
altına alması anlamındadır. Kültürel hegemonya yönetici sınıfın evrensel olma
arzusundan kaynaklanır. Bir takım
araçlarla yönetici sınıf silahlı güce başvurmadan vatandaşları hegemonyası
altına alır ( Louis Althusser). Yol, havaalanı, köprülere verilen siyasetçi
isimleri bu hegemonyanın bir aracıdır. Çocukları göndereceğiniz okulların yönetici
tarafından tavsiye edilmesi (günümüz iktidarının İmam Hatip Liseleri vurgusu), (RTÜK
vasıtası ile) medyanın kontrol altında olması, merkezden yapılan
müfredat programları da kültürel hegemonyanın araçlarıdır.
Gramshi entellektüellere bir
sınıf olarak bakmaz bir tabaka olarak bakar. Bu katman gaz gibi her farklı düşünen
sınıfın içinde yer alır. Kendilerini, dünya görüşleri ve sosyal sınıfları farklı da olsa, aynı tabakadan yani entellektüel olarak görürler.
Türkiye’de entellektüelleri arasındaki kırılma veya kutuplaşma bu tabakaya
zarar vermekte olduğundan yine iktidarın amaçlarına hizmet etmekte ve
hegemonyanın bir aracı haline gelmektedir.
Sonuç olarak, kültür savaşlarında
araç sanat olmaya devam etmeli ve bunu Müslüman kesim de iyi anlamalıdır.
Ayrıca iktidarın kültürel hegemonyasına karşı farkındalığı ancak
ortak paydada buluşan entellektüeller yaratabilir
ve bu entelektüel olmanın sorumluluğudur.
No comments:
Post a Comment