Akademik özgürlük,
akademisyenlerin bilimsel konularla ilgili araştırma ve fikirlerini
öğrencileri ve kamuoyu ile serbestçe paylaşmasıdır. Akademik özgürlük ayı zamanda temel hak ve
özgürlüklerden olan düşünce özgürlüğü ve düşündüğünü yayma özgürlüğünü de
gerektirir. Yani düşünce özgürlüğünün ve yayım özgürlüğünün olmadığı ülkelerde
akademik özgürlük olamaz. Bilimsel
ilerlemenin gerçekleşmesi için öğretim elemanlarının derslerinde, yayınlarında ve konferanslarında araştırma bulgularını ve bu bulgulardan yola çıkarak geliştirdikleri
teorilerini, diğer teoriler üzerindeki yargılarını baskı altından kalmadan açıklamaları gereklidir. Bu bağlamda akademik özgürlüğün kullanıldığı
fiziksel alanlar üniversite kampüsleri, üniversite dışında organize edilmiş
topantılar, yayım sektörü ile medya organlarıdır. Öğretim elemanlarının ulaştıkları bilgileri
kampüs dışında sadece öğrencileri ve diğer bilim insanları ile değil kamuoyu ile
de paylaşmaları üniversitelerin sosyal sorumluluk misyonunun ve üniversite ile toplum arasında var olduğu
varsayılan sosyal sözleşmenin gereğidir. Yani toplum üniversiteden bilgi
üretmesini bekler. Üniversiteler ne kadar toplumun beklediği alanlarda somut
veya soyut bilgi üretip bunu toplum ile paylaşırlarsa toplumsal ilerleme de o
kadar hızlı gerçekleşir. Aksi halde üniversiteler toplumun ihtiyaçlarına kapalı
ve fonksiyonel olmayan kurumlar olarak
toplum üzerinde yük oluşturur.
1900’lü
yılların başlarında Stanford Üniversitesi kurucusu, üniversitede dersler veren ekonomist Edward Ross’u düşüncelerini
beğenmediği için işten atar. Bunun
üzerine John Dewey tarafından kurulan Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği
Akademik Kadro ve Akademik Özgürlük Komitesi (Committee on Academic Freedom
and Academic Tenure of the American Association of University Professors) tarafından ilk kez 1915
yılında Akademik Özgürlük Bildirisi yayımlanır.
Daha sonra Amerikan Eğitim Kurulu’nun daveti üzerine 1925 yılında
bildiri kısaltılarak tekrar yayımlanır ve Amerika Üniversiteri Derneği
bildiriye katıldığını açıklar. Adı geçen
iki dernek tarafından bugün hala ABD’de geçerli olan Akademik Kadro ve Akademik Özgürlük Bildirisi’ni 1940
yılında yayımlanır. 1970 yılında bildiri tekrar gözden geçirilerek akademik
özgürlük 3 madde halinde formüle edilir. Bugün Amerika çapında 100 aşkın
üniversite ve dernek bu bildiriye katıldığını beyan etmiştir. [1]
Bildiri,
akademik özgürlük için
öğretmenlerin araştırmalarında ve bunları yayımlamalarında tam anlamıyla
özgür olduklarını deklare eder. Buna
göre öğretmenler derslerde öğrencileri ile ders ile ilgili olan her konuyu
tartışmakta özgürdürler. Bildiri, akademik özgürlüğü sınırsız olarak
görmez. Örneğin birinci madde
akademisyenlerin araştırmalarını yapmaları için kurum idarecilerinin finansal
kaynak sağlama zorunluluğu olmadığı, bu konunun akademisyenlerin özgürlüğü
kapsamına girmediği belirtilir. İkinci maddede derslerde tartışılan konuların
akademik çerçevede değerlendirilmesi için öğretilen konu ile ilintili olması
gerektiği belirtilir. Yani öğretim
elemanı uzmanlık alanı olmayan veya
anlattığı ders ile ilgisi olamayan bir konuda akademik özgürlüğünü kullanamaz.
Üçüncü maddede öğretim elemanlarının bir kuruma bağlı olduklarını ve kurum
çalışanı olduklarını göz ardı etmemeleri gerektiği konusu düzenlenir. Bu
durumda kamuoyu öğretim elemanlarını ve kurumu
açıklamalarından dolayı eleştirme hakkına sahiptir. Ancak öğretim
elemanları kurumlarından bağımsız olarak da düşüncelerini açıklayabilirler
fakat yaptıkları açıklamanın kurumlarından bağımsız olarak yapıldığını
belirtmek zorundadırlar.
YÖK bildirisi ise ifade özgürlüğü ile bağdaşmayan hakaret, iftira, aşağılama, taciz ifadeleri içeren, ayaklanmaya çağıran ve farklılıklardan dolayı açıkça zarar verme niyetiyle kişileri ve grupları hedef gösteren açıklamaları akademik özgürlük kapsamında görmez.
YÖK bildirisi ise ifade özgürlüğü ile bağdaşmayan hakaret, iftira, aşağılama, taciz ifadeleri içeren, ayaklanmaya çağıran ve farklılıklardan dolayı açıkça zarar verme niyetiyle kişileri ve grupları hedef gösteren açıklamaları akademik özgürlük kapsamında görmez.
Ülkemizde akademik Özgürlük Bildirisi YÖK
tarafından 2013 yılında yayınlanır. Bu bildiri ile öğretim elemanlarının,
öğrencilerin ve misafir konuşmacıların kampüs dahilinde akademik özgürlükleri
devlet tarafından garanti edilmiştir.
Bildirinin ilk iki maddesinde akademik özgürlük tanımlandıktan sonra bu
özgürlüğün kimler tarafından kullanılacağı belirtilmiştir. [2]
Genel anlamda
akademik özgürlük üniversitede bilimsel faaliyet gerçekleştiren öğretim
elemanlarının yanı sıra, araştırma yapan, derslere giren ve tez hazırlayan
asistanlar ile derslere katılan ve ödev
ve sınavlarında bu özgürlüklerini kullanmak isteyen öğrencileri de kapsar. Bildiri, bilgi edinme ve bilgiyi yaymayı hem
hak hem ‘özgürlük’ bağlamında değerlendirmiş ve bildiride her iki ifadeye de
yer vermiştir.
11 Ocak 2016’da ‘Bu Suça
Ortak Olmayacağız’ adlı ile yayımlanan ve 1128
Türkiyeli akademisyen ve doktora öğrencileri ile yabancı bilim insanlarının
imzaladığı bildiri sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde ve ABD’de
yankılar buldu. Türkiye’de bildiri
devletin yürütme organının başında bulunan bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan tarafından eleştirildi. Mafya
liderlerinden biri akademisyenleri açıkça tehdit etti. Arkasından YÖK imza atan
akademisyenler hakkında soruşturma başlattı ve ilk olarak İzmit’te bazı akademisyenler
ifade vermek üzere emniyete götürüldü.
Bir takım akademisyen bildiriye karşılık
‘Vatansever Türk Aydınları Bildirisi’ni yayımladı.
ABD’de ülke çapında üyeleri bulunan Ortadoğu
Araştırmaları Derneği hükumete konu ile ilgili mektup yazdı. Ardından Osmanlı
ve Türkiye Araştırmaları Derneği akademisyenleri destekleyen bir bildiriyi
imzaya açtı. Amerika’daki Siyaset Bilimciler Derneği akademisyenleri
destekleyen bir mektup yayımladı. Almanya’da Humbolt Enstitüsü de Türkiye’de
görevinden uzaklaştırılan akademisyenleri kabul edeceğini açıkladı.[3] [4][5]
Bir kaşık suda fırtınalar çıkaran bu bildiride
uzlaşılmayan nokta bildirinin devleti katliam ve kıyım yapmakla suçlaması ve
PKK terör örgütünün bölgede oynadığı olumsuz rolden bahsedilmemesi oldu. Bu
durum bildirinin taraflı olduğu fikrini oluşturdu. Bildiri böylece 1980’lerde başlayan ve
Türkiye’de 2013’ten itibaren iktidarın yöneldiği seçmenleri kutuplaştırarak ve
korkular üreterek maniple eden popülist siyasete de hizmet etmiş oldu. Böylece
malesef akademik özgürlük siyasetin gölgesinde kaldı.
[4] https://networks.h-net.org/node/11419/discussions/107603/ottoman-and-turkish-studies-association-letter-academic-freedom
[5] http://www.politicalsciencenow.com/take-action-letter-to-h-e-recep-tayyip-erdogan-regarding-academic-freedom-in-turkey/