Translate

Thursday, April 14, 2016

At Gözlüğümüz: Türkiye’de Kürtler



At gözlüğü atların görüş açısını daraltarak düz bir istikamette gitmesini sağlamak için insanlar tarafından icat edilmiş bir araçtır. Bu sayede insanlar atı kendi amaçlarına uygun kullanabilmişlerdir. Türk siyasetinin bir dönemini bu deyim ile açıklamak uygun olur diye düşünüyorum.

Bir sorunu çözmenin en iyi yolu o sorunu tanımlamaktır, yani adını koymaktır. Cumhuriyet döneminden bu yana Güneydoğu’da yaşanan soruna ad koymakta zorlanıyoruz.  Güneydoğu Sorunu, Kürt Sorunu; PKK sorunu, PKK terörü; terör sorunu ve nihayet hendek siyaseti ile sonuçlanan Kürt açılımı devletin sorunu adlandırma çabalarını ve sorunu halen tanımlayamadığını gösteriyor. Kürtler ne zaman bizim at gözlüğümüz olmaktan çıkarsa, o zaman bir çok adı olan ama adı konamayan bu sorun da çözülmüş olacak.

PKK geçen yazımda belirttiğim gibi terör üreten bir örgüt; varlığı terörün devamına bağlı. Bu durumda Güneydoğu’daki istikrarsızlığı PKK değil ; aksine bu bölge PKK’yı  var ediyor.  Biraz daha açıklayalım. El Kaide Afganistan’da zayıfladığı anladığı anda Afrika ve Güney Asya’ya yöneldi. O halde PKK da cılız kalacağını anladığı yani beslenemeyeceğini anladığı zaman kendisine başka zeminler arayacaktır. O halde bizim yapmamız gereken sivrisineklerle savaşmak değil PKK’nın ürediği bataklığı kurutmak olmalıdır.

Faydacı felsefenin kurucusu Jeremy Bentham mutluğunun sayılabilir olduğunu; tek tek ne kadar çok insan mutlu olursa toplumun genelinin mutluluğunun da o kadar artacağını söylüyor. Türkiye toplumunu da içindeki tüm unsurlarla ele aldığımızda, bu unsurların her birinin mutluluğu  veya daha genel olarak her vatandaşın memnuniyeti toplumun genel memnuniyetini sağlayacaktır.

Bentham’ı takip eden bir diğer filozof J.S. Mills doğru davranışların sonuçlarının memnuniyet getirdiğini ve bu doğru davranışlardan memnun olduğumuzda yani onları beğendiğimizde de mutlu olduğumuzu söylüyor. O halde Türkiye’de otuz beş yıldır yaşanan bu huzursuzluğun sebebi doğru eylem planlarının bulunamamış olmasından kaynaklanıyor.

Devlet ile bir takım Kürtlerin karşı karşıya geldiği durumda taraflar kimler?   Bir tarafta; Kürtler’in bir kısmı, bir takım sol eğilimli vatandaşlar ve sorunun çözülmesinde Kürtlerin siyasette aktif rol alması için destek veren, herhangi bir ideolojiye bağlı olmayan bir takım vatandaşlar. Diğer tarafta milliyetçi, milliyetçi muhafazakar veya ulusalcı refleksileri güçlü olan bir kitle ile Kürtlerin bir kısmı. Problemin kitleler arasında bu kadar geçişken olduğu durumda sorunu adlandırmak da muhatap bulmak da zorlaşıyor.

O halde doğru eylem ne olmalıdır? Doğru eylem öncelikli olarak genel olarak karşısına bir grubu alıp onu islah etmeye gitmemeli; çünkü insanlar içgüdüsel olarak isyana meyilli; işbirliğine açıklar.  

Kürtlerin sorununu çözmek yerine modern devletin bize sunduğu ‘vatandaş’ın sorununlarını çözerek işe başlayalım. Kürtlerin devlet ile sorunlarını şu şekilde kategorize edelim ve kendi durumumuza göz atalım:

Kürtlerin yargı ile sorunu var. Bunu kendi mahkemelerini kurmalarından gözlemliyoruz. İçinizden kaç kişi Türkiye’de yargının işleyişinden memnun? (Adaletin gerçekleşmesi demiyorum Ancak geciken adalet adalet olmuyor.)
Çözümü:
Güneydoğu’da kendi mahkemelerini kurdular diye onlara öfkenlenmek yerine  kendi rahatsız olduğumuz noktaları da paylaşarak tepeden aşağı bir yargı reformu değil alttan yukarı bir yargı reform için devleti çözüm üretmeye zorlayamak.

Kürtlerin vergi konusunda sorunu var. Söylentiye göre vergi ödemiyorlar veya kendi vegilerini toplamak istiyorlar. İçinizden kaç kişi verdiği verginin nereye gittiğini kalem kalem öğrenebiliyor? Yerel düzeyde; vatandaş olarak belediyenizin harcamalarını takip edebiliyor musunuz?
Çözümü: Belediye meclislerindeki her komiyosunun yerel basın yolu ile gelirlerini ve giderlerini yerel halk ile paylaşarak şeffaf hale getirmesi.

Eğitim: Kürtlerin eğitim konusunda sorunu var. Kendi çocuklarının dil problem sebebiyle sisteme dezavantajlı girdiğini düşünüyorlar. İçinizden kaç kişi çocuğunuzun okulunun bahçesi; spor salonu; fen labaratuvarı; öğretmenlerin ilgisi, bilgisi ve kalitesinden memnun? Çocuğunuz okulda kaç  yabancı dili öğrenip konuşma imkanı  buluyor?
Çözümü: Eğitimde halkın istek ve beklentilerinin de dikkate alınması.


Sonuç olarak bırakın Kürt/Güneydoğu/PKK /onun/bunun sorununu çözmeyi. Kendi sorununuzu çözün; diğeri de kendiğiliğinden çözülür. Mill’in dediği gibi siz birey olarak mutluluğunuzu sağlayacak doğru eylemi gerçekleştirdiğinizde beklenmeyen veya öngörülmeyen mutluluklar kendiliğinden çıkar.








Sunday, April 10, 2016

MHP Kongreye Giderken



Dün bir genç arkadaşla  başladığımız konuşmamızın devamı için klavye başındayım. Genç arkadaşım heyecanlı, akıllı ve yaşına göre oldukça olgun. Ülkesine, işine, ailesine; ırkı, cinsi, dili, dini, rengi ne olursa olsun insanlığa aşık bir humanist. Size ilginç gelebilir ama MHP’nin böyle bir genç kuşağı var şimdi.  Türkiye’nin bazı yerlerinde Kürt köylerinde sevgi ile karşılanıyorlar; birlikte Türk bayrağı sallıyorlar.  Ülkü, idealleri;  insanlık onların meşalesi. MHP’nin nasıl bir yol izlemesi gerekiyor? Buydu tartışmaya başladığımız konu. Sondan başladık. Konuşma devam edemedi; buradan yazıyorum.

MHP gücünü devletten alan bir parti. Devletten dediğim devletin somut varlığından değil; soyut devlet kavramından. Bunu bir kez daha yargı kararı sonucu gittiği kongre ile göstermiş oldu. Güçler ayrılığı prensibi ve yargının bağımsızlığı MHP’nin ontolojik konumunu yeniden siyaset sahnesine soktu. Dün söylediğim çok amiyane şu tabiri tekrar edeyim. ‘Yargı demokrasinin emniyet sübabıdır.’  Onu zedelediğinizde demokrasiyi zedelersiniz. Örselenmiş bir demokrasi artık çoktan demokrasi olmaktan çıkmıştır. Bu durumda MHP için şu anda sorulacak en hayati soru herkesin düşündüğü gibi ‘Partinin başına kim gelirse seçimi kazanırız’ değil ‘Türkiye’nin geleceği için ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkması için hangi ilkelerle hareket etmeliyiz’ olmalı.  Bu durumda yargının bağımsızlığını yeniden kurgulayacak; devletin tüm kurumlarına ben sahip olacağım diyen değil; devlet kurumlarını uyumlu bir şekilde işleteceğim diyen bir liderle yola devam edilmeli.

Türkiye şu anda iki ayrı terör kıskacına düşmüş durumda. Bunlardan birincisi ve kronik olanı PKK terörü ki bunu ancak yukarıda söylediğim anlayış ve davranış bitirir. Bu gün geldiğimiz noktada PKK toprak egemenliği istiyor. PKK’yı durdurmanın iki yolu yok. Sadece bir yolu var. O da PKK’nin kendisini yeniden ürettiği zemini yok etmek. Bu zemin Kandil değil; insanların kalpleri. Şunu unutmamak gerekir PKK Türkiye’den umduğunu bulamazsa her terör örgütünün yaptığı gibi kendisine yeni bir hedef bulup oraya yönelecek. Bu durumda PKK konusunun çözümü ne İran ile -ki İran kendi içindeki Kürtlerin harekete geçmemesi için PKK-Türkiye uzlaşmazlığının uzamasından faydalanıyor-ne ABD ile– ki ABD için kimin yönettiği değil kendi şirketlerinin ne kadar kar ettiği önemlidir- ne de Rusya ile- ki PKK’nın varlığı Rusya için her zaman Türkiye’ye aba altından gösterilecek sopadır- veya başka bir ülke ile mümkündür . Size sizin içinden yetişmiş birisi olarak şunu söyleyeceğim: PKK konusunda kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Haziran seçimlerinde HDP’yi tanımıyorum diyen Devlet Bahçeli Türkiye’de daha da otoriterleşen bir zeminin hazırlanmasına katkı vermiş oldu.  MHP’nin yeni lideri; seçilmiş olanların kimliği ne olursa olsun, Türkiye sınırları içindeki herkesin  birinci olarak hayatta kalması  (yaşaması; şehit olarak dahi ölmemesi) ve ikinci olarak da refah içinde olması için birlikte siyaset üretebilecek anlayış ile yoluna devam etmeli.

Türkiye için şu anda en büyük problem IŞİD terörü yani  Türkiye’nin her yerinde her an patlayan bombalar. Bu konuda Türkiye’nin yeniden sınır güvenliğine geri dönmesi gerekiyor. İstihbarat örgütlerinin koordineli çalışması; İslamcılığın akademik alanda yeniden tanımlanması, bir takım dini kanaat önderleri ile işbirliği kurulması ve bu konuda devlet ile aralarında güven duygusunun tesis edilmesi başlangıç için atılması gereken adımlar olabilir. Ayrıca Türkiye’de halen yaşayan ve gayri resmi rakamlara göre 4 milyon civarındaki Suriyeli halkın entegrasyonu için sivil halktan destek alınması yolunda adımlar atacak kapsayıcı, kucaklayıcı bir lider ile yola devam edilmesi gerekiyor.

Türkiye’de 19. yüzyıldan beri Batı aydınlanması ile ilişkili olan bir bir kitle var. Bu kitle tek tip değil. Bazıları Batılıların hayat tarzına; bazıları onların düşünüş şekillerine hayran.  Zamanı geri döndürmek; bu insanları Batı’dan ayırmak; bu zihniyeti (Olumsuz anlamda kullanılan bir söz olarak kullanmıyorum. Düşünce tarzı anlamında yazıyorum.) yok etmek imkansız. O halde Batı’nın değerlerini de içinde sentez eden ateistinden sofu dindarına; hayat tarzını kendisi belirlemiş her erişkine kapısı açık bir yeni liderle yola devam edilmeli.


Okuyan, okutan; sorgulayan, samimi; ufku açık genç kuşak : Yolunuz açık olsun.