Translate

Monday, February 29, 2016

OSCAR ÖDÜLLERİ TÖRENİNE BİR DE BURADAN BAKALIM



Dün gece, Oscar törenlerini kimin elbisesinin ne kadar güzel  olduğunu veya o kadar parayı verip hiç bir zaman almayacağım kıyafeti hangi modacının hazırladığını  öğrenmek için ya da kendini oralarda hayal etmek için izlemedim.  Aralarında Marlon Brando ve Woody Allen’in da bulunduğu bir takım sanatçıların, ki bunlar bir elin parmağının sayısını ancak geçiyor, Oscar ödülünü reddettiğini öğrendiğimden beri beni asıl bu törenin ruhu ilgilendiriyor. Pek çok kişi yakışıklı ve güzel  Oscar adayları ile onların kıyafetlerine odaklanmışken; dün gece Oscar ödül töreninin asıl ruhuna işleyen bir takım sosyal adalet  konularına dikkatinizi çekmek istiyorum.

İşte  toplumsal adalet temalı 2016 yılı Oscar töreninin mesajları:

Afrikalı Amerikanlar

2016 yılı Oscar ödülleri törenini Afrikalı-Amerikan komedyen Chris Rock, toplumsal farklılıkların  sadece yasal eşitliğe sahip olarak kapatılamayacağını toplumsal eşitliğe de sahip olunması için toplumsal adalet gerektiği perspektifinden sundu. Siyah komedyen geceyi siyasetin saldırgan, kutuplaştırıcı ve pragmatik söyleminden mizahın rahatlatırken rahatsız eden eleştirel dünyasına çekti. Sunucu, şovuna Oscar Akademisi’nin beyaz ağırlıklı olduğuna; Hollywood film sektörünün de beyazların elinde olduğuna dikkat çekerek başladı ve esprilerle devam ettiği programını  2013 yılında başlayan ‘Siyahların Hayatları Mühimdir’  hareketinin  aynı adı taşıyan ünlü sloganı  ile bitirdi.

Amerikan Yerlileri

Leonardo DiCaprio'nun yerlilerin dili ile konuştuğu ve derisinin renginden dolayı beyaz adamın yerli çocuğu istismar etmesinin işlendiği sahne, törende filmin bir kesiti olarak verildi. Diriliş (The Revenant ) filminin aldığı ödüller konunun beyaz perdeye aktarılmasında katkısı olan kabile liderlerinin kameralara yansımasıyla devam etti. Ayrıca aktör Leonardo DiCaprio’nun konuşmasındaki vurgu küresel ısınmaya olsa da doğa dostu Amerikan yerlilerinin doğa felsefesi ima edildi ve davetliler arasındaki Amerikan yerlileri DiCaprio’nun sözlerini başları ile desteklediler.  Böylece Amerikan yerlilerini konu 1990’ın Kurtlarla Dans filmi kadar doğrudan olmasa da Amerikan yerlilerinin beyazlar tarafından maruz bırakıldıkları ırkçı ve ayrımcı muamele cılız bir sesle beyaz adama ödül getirmiş oldu.

Tecavüz

Ödül töreninde devlet temsili de gerçekleşti ama bizdeki gibi en ön sıra ve büyük bir protokolle değil.  Başkan Yardımcısı Joe Biden; sahneye çıktığında ayağa kalkan izleyicilere gecenin en az vasıflı kişisinin kendisi olduğunu bu yüzden izleyicilerin ayağa kalmalarının gerekmediğini nazik bir dille ifade ettikten sonra, tecavüz probleminin çözülmesi için herkesi toplumsal kültürü değiştirmeye davet etti. Toplumsal kültürün değişimi tecavüz penceresinden toplumsal destek aradı.  Lady Gaga “Senin Başına Gelene Kadar Susma !” dediği şarkısıyla seyircileri gözyaşlarına boğdu. ‘Tecavüz mağdurun suçu değildir.’ mesajı sadece Amerikan toplumuna değil tüm dünyaya iletildi.


Cinsiyet

Törende en iyi orjinal şarkı ödülü kazanan Sam Smith ve en iyi senaryo ödülü kazananan Dustin Lance Black  LGBT’ler için konuştular.


Törenin ilginç yanlarından birisi de İzci Kurabiyelerinin tören sırasında satılmasıydı. Amerikan Kız İzcileri yılda bir kez ülke genelinde kurabiye satışı yaparak İzci topluluğuna gelir sağlıyorlar. Bu satışlar için ailelerinde maddi ve manevi katkısı gerekiyor. Zira ya kurabiye alıyorsunuz ya da çocuğunuzun satış yapması için gerek kapı kapı gezerek, gerek yol kenarlarında veya alıveriş merkezlerinde ayarladığınız standlarda birlikte satış yaparak ona destek veriyorsunuz.   Sunucu Chris Rock da izci olan kızının kurabiyeleri satması için gruba yardımcı olmak adına törende kurabiye satışı başlattı.  Pazarlama gibi görünen bu etkinliğin ardında baba-kız dayanışması mesaj olarak özellikle Afrikalı Amerikalılar iletildi; zira Afrikalı Amerikalı topluluğu içinde erkekler özellikle çocuklarını ya terk ya da ihmal ediyorlar ve anneler çocuklar tek başlarına büyütüyor. Toplumsal dayanışma, birliktelik ve paylaşım adına farkılılıkların eşitlendiği bir ortam yaratmada işbirliğinin bir de bu çerçeveden vurgulandığı gece, kırmızı halının üstünde giyilen güzel kıyafetlerin içinde insani bir ruh taşımanın gerektiği mesajı ile bitti.

Tuesday, February 23, 2016

Kasım 2015 Seçimi Sonuçları Halen Tartışılıyor



Aşağıdaki yazımda seçim sonuçlarının sahih olmayabileceği üzerine yazmıştım. ABD'de Türkiye seçiminde bir takım sürpriz sonuçların ortaya çıktığını gösteren bir araştırma yayımlandı.

İki dili de bilmeyenler için: Her ikisi farklı verilere dayanarak aynı şeyi söylüyor .

http://amerikadanmektup.blogspot.com/2015/11/birey-guvenligi-oy-guvenligi-ve-mark_3.html

https://www.washingtonpost.com/news/monkey-cage/wp/2016/02/15/were-there-irregularities-in-turkeys-2015-elections-we-used-our-new-forensic-toolkit-to-check/

Saturday, February 20, 2016

Lübnan, Türkiye ve Mülteciler


Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk kez bu kadar yoğun bir mülteci   akımı ile karşılaştı. Elimizde bu problemle baş edecek devlet tecrübemiz maalesef yok. Bu yüzden diğer ülkelerin tecrübelerini öğrenip bu tecrübeler ışığında  yolumuzu çizmemiz gerekir.

 Bizim gibi bir Ortadoğu ülkesi olan Lübnan’da mülteci problemi 1970’li yılların başlangıcında ortaya çıktı. 1940’larda İsrail’in bölgeye yerleşmesinden itibaren Lübnan’a sığınan mülteciler, Lübnan nüfusunun %10’unu oluşturmaya başladıklarında toplum üzerindeki ağır ekonomik yükleri ve kendi umutsuzlukları Lübnan’da çatışmanın da fitilini ateşledi. Lübnan ekonomisinin 1950 ile 1970 arasındaki büyüme hızı yılda 4 veya 5 olarak gerçekleşiyordu. Ancak bu büyüme sırasında  toplumsal gruplar arasındaki gelir uçurumu iyice açıldı.  Mülteciler kendileri gibi sosyo-ekonomik durumu zayıf olan Lübnanlı Araplar ile birlik oldular.
Son derece kutuplaşmış olan Lübnan toplumu için mülteciler Lübnan iç politikasında aktif olan solcu grupları da destekleyerek ve sivil savaşın çıkışında özellikle hükumetin eşitsiz uygulamaları karşısında yerel halka birlikte hareket ederek Lübnan iç siyasetinde de önemli rol oyandılar.

Mültecilerin Lübnan için yarattığı ikinci kriz İsrail’e karşı Lübnan sınırlarından gerçekleştirdikleri ataklar oldu. İsrail de bu ataklara karşılık verdi. Böylece Lübnan devleti hem sınırlar üzerindeki hem de  ülkesi içindeki mültecilerin üzerindeki kontrol ve otoritesini kaybetti. 

Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı, resmi olarak bakıldığında, Türkiye nüfusunun %3’ü olarak görünse de asıl oranın bu rakamın iki katına yakın olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye toplumu da Lübnan gibi farklı dini grupların kutuplaşmış olması şeklinde değilse de oldukça kutuplaşmış bir toplum.  Türkiye’deki kutuplaşmanın aktörleri ulusalcılar, muhafazakarlar ve Kürtler. Ne yazık ki son yıllarda özellikle tırmanan Kürt kimliği meselesi artık Kürt milliyetçiğine evrilmiş durumda.  Bu evrilme Kürtleri tüm toplumsal blokların karşısında tek cephe olmaya itiyor.

Bu ortamda Lübnan’da olduğu gibi  Suriyeli mültecilerin ve halk arasına karışmış bulunan göçmenlerin bir süre sonra Türkiye siyasetinde aktif olan iç aktörler tarafından keşfedileceğini ve bu anlamda bir rollerinin olacağını kestirmek zor değil. Özellikle bu bölgenin hassas yapısı ve 2012’den bu yana sınırın Türkiye tarafına geçmiş olan Suriyeli Kürtlerin Türkiye’deki Kürt siyasi oluşumuna destek verecekleri de açık.

Bu durumda Türkiye’de bir iç savaşa gitmemek için yapılması gereken Türkiye’de yaşayan ve yaşayacak olan herkesi eşitlik temelinde kucaklayan uzlaşmacı bir anayasa yapıp toplumsal barışı temin ederken mültecilerin ve Suriyeli göçmenlerin topluma entegrasyonu için  sadece devletçe değil halk olarak sorumluluk almak.