Translate

Sunday, January 24, 2016

Akademik Özgürlük



Akademik özgürlük,  akademisyenlerin bilimsel konularla ilgili araştırma ve fikirlerini öğrencileri ve kamuoyu ile serbestçe paylaşmasıdır.   Akademik özgürlük ayı zamanda temel hak ve özgürlüklerden olan düşünce özgürlüğü ve düşündüğünü yayma özgürlüğünü de gerektirir. Yani düşünce özgürlüğünün ve yayım özgürlüğünün olmadığı ülkelerde akademik özgürlük olamaz.  Bilimsel ilerlemenin gerçekleşmesi için öğretim elemanlarının derslerinde, yayınlarında ve konferanslarında araştırma bulgularını ve bu bulgulardan yola çıkarak geliştirdikleri teorilerini, diğer teoriler üzerindeki yargılarını baskı altından kalmadan açıklamaları gereklidir.  Bu bağlamda akademik özgürlüğün kullanıldığı fiziksel alanlar üniversite kampüsleri, üniversite dışında organize edilmiş topantılar, yayım sektörü ile medya organlarıdır.  Öğretim elemanlarının ulaştıkları bilgileri kampüs dışında sadece öğrencileri ve diğer bilim insanları ile değil kamuoyu ile de paylaşmaları üniversitelerin sosyal sorumluluk misyonunun ve  üniversite ile toplum arasında var olduğu varsayılan sosyal sözleşmenin gereğidir. Yani toplum üniversiteden bilgi üretmesini bekler. Üniversiteler ne kadar toplumun beklediği alanlarda somut veya soyut bilgi üretip bunu toplum ile paylaşırlarsa toplumsal ilerleme de o kadar hızlı gerçekleşir. Aksi halde üniversiteler toplumun ihtiyaçlarına kapalı ve  fonksiyonel olmayan kurumlar olarak toplum üzerinde yük oluşturur.

 1900’lü yılların başlarında Stanford Üniversitesi kurucusu,  üniversitede dersler veren  ekonomist Edward Ross’u düşüncelerini beğenmediği için işten atar.   Bunun üzerine John Dewey tarafından kurulan Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği Akademik Kadro  ve Akademik Özgürlük   Komitesi (Committee on Academic Freedom and Academic Tenure of the American Association of University Professors) tarafından ilk kez 1915 yılında Akademik Özgürlük Bildirisi yayımlanır.  Daha sonra Amerikan Eğitim Kurulu’nun daveti üzerine 1925 yılında bildiri kısaltılarak tekrar yayımlanır ve Amerika Üniversiteri Derneği bildiriye katıldığını açıklar.  Adı geçen iki dernek tarafından bugün hala ABD’de geçerli olan  Akademik Kadro  ve Akademik Özgürlük Bildirisi’ni 1940 yılında yayımlanır. 1970 yılında bildiri tekrar gözden geçirilerek akademik özgürlük 3 madde halinde formüle edilir. Bugün Amerika çapında 100 aşkın üniversite ve dernek bu bildiriye katıldığını beyan etmiştir. [1]

Bildiri,  akademik özgürlük için  öğretmenlerin araştırmalarında ve bunları yayımlamalarında tam anlamıyla özgür olduklarını deklare eder.   Buna göre öğretmenler derslerde öğrencileri ile ders ile ilgili olan her konuyu tartışmakta özgürdürler. Bildiri, akademik özgürlüğü sınırsız olarak görmez.  Örneğin birinci madde akademisyenlerin araştırmalarını yapmaları için kurum idarecilerinin finansal kaynak sağlama zorunluluğu olmadığı, bu konunun akademisyenlerin özgürlüğü kapsamına girmediği belirtilir. İkinci maddede derslerde tartışılan konuların akademik çerçevede değerlendirilmesi için öğretilen konu ile ilintili olması gerektiği belirtilir.  Yani öğretim elemanı  uzmanlık alanı olmayan veya anlattığı ders ile ilgisi olamayan bir konuda akademik özgürlüğünü kullanamaz. Üçüncü maddede öğretim elemanlarının bir kuruma bağlı olduklarını ve kurum çalışanı olduklarını göz ardı etmemeleri gerektiği konusu düzenlenir. Bu durumda kamuoyu öğretim elemanlarını ve kurumu  açıklamalarından dolayı eleştirme hakkına sahiptir. Ancak öğretim elemanları kurumlarından bağımsız olarak da düşüncelerini açıklayabilirler fakat yaptıkları açıklamanın kurumlarından bağımsız olarak yapıldığını belirtmek zorundadırlar. 

YÖK bildirisi ise ifade özgürlüğü ile bağdaşmayan hakaretiftiraaşağılamataciz ifadeleri içerenayaklanmaya çağıran ve farklılıklardan dolayı açıkça zarar verme niyetiyle kişileri ve grupları hedef gösteren açıklamaları akademik özgürlük kapsamında görmez.

Ülkemizde akademik Özgürlük Bildirisi YÖK tarafından  2013 yılında yayınlanır.  Bu bildiri ile öğretim elemanlarının, öğrencilerin ve misafir konuşmacıların kampüs dahilinde akademik özgürlükleri devlet tarafından garanti edilmiştir.  Bildirinin ilk iki maddesinde akademik özgürlük tanımlandıktan sonra bu özgürlüğün kimler tarafından kullanılacağı belirtilmiştir. [2]

Genel anlamda akademik özgürlük üniversitede bilimsel faaliyet gerçekleştiren öğretim elemanlarının yanı sıra, araştırma yapan, derslere giren ve tez hazırlayan asistanlar  ile derslere katılan ve ödev ve sınavlarında bu özgürlüklerini kullanmak isteyen öğrencileri de kapsar.  Bildiri, bilgi edinme ve bilgiyi yaymayı hem hak hem ‘özgürlük’ bağlamında değerlendirmiş ve bildiride her iki ifadeye de yer vermiştir.
11 Ocak 2016’da ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ adlı ile yayımlanan ve 1128  Türkiyeli akademisyen ve doktora öğrencileri ile yabancı bilim insanlarının imzaladığı bildiri sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde ve ABD’de yankılar buldu.  Türkiye’de bildiri devletin yürütme organının başında bulunan bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından eleştirildi.  Mafya liderlerinden biri akademisyenleri açıkça tehdit etti. Arkasından YÖK imza atan akademisyenler hakkında soruşturma başlattı ve ilk olarak İzmit’te bazı akademisyenler ifade vermek üzere emniyete götürüldü.  Bir takım akademisyen bildiriye karşılık  ‘Vatansever Türk Aydınları Bildirisi’ni yayımladı.

ABD’de ülke çapında üyeleri bulunan Ortadoğu Araştırmaları Derneği hükumete konu ile ilgili mektup yazdı. Ardından Osmanlı ve Türkiye Araştırmaları Derneği akademisyenleri destekleyen bir bildiriyi imzaya açtı. Amerika’daki Siyaset Bilimciler Derneği akademisyenleri destekleyen bir mektup yayımladı. Almanya’da Humbolt Enstitüsü de Türkiye’de görevinden uzaklaştırılan akademisyenleri kabul edeceğini açıkladı.[3] [4][5]

Bir kaşık suda fırtınalar çıkaran bu bildiride uzlaşılmayan nokta bildirinin devleti katliam ve kıyım yapmakla suçlaması ve PKK terör örgütünün bölgede oynadığı olumsuz rolden bahsedilmemesi oldu. Bu durum bildirinin taraflı olduğu fikrini oluşturdu.  Bildiri böylece 1980’lerde başlayan ve Türkiye’de 2013’ten itibaren iktidarın yöneldiği seçmenleri kutuplaştırarak ve korkular üreterek maniple eden popülist siyasete de hizmet etmiş oldu. Böylece malesef akademik özgürlük siyasetin gölgesinde kaldı.