Translate

Tuesday, September 15, 2015

İkarus, Güneş ve 1 Kasım



İkarus Yunan tanrılarından biri. Babası kendisine tüylerden ve balmumundan kanat yapar ve oğluna “Ne çok alçaktan ne çok yüksekten  uç. Kendi yolunu takip et” diye tembihte bulunur. Göklerde süzülen İkarus babasının sözünü ve taşıdığı kanatların kaynağını unutup güneşe yaklaşır. Güneşin enerjisi ile eriyen balmumu, tüylerin dökülmesine sebep olur ve İkarus denize çakılır.

Siyasetçinin kanatları seçmenlerin oylarıdır. Siyasetçi ile bağları yukarıdaki hikayedeki balmumunun gücü kadardır. Siyasetçi, ancak çok güçlü kaynakların etkisine girdiğinde bu destek kaybolur.

Gezi olayları sırasında kullandığı dil ile ülkedeki seçmen kitlesinin büyük bir kısmını rencide eden devrin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan o günden itibaren tavrında değişiklik göstermeyerek kendisini ve AKP’yi destekleyen sola yakın liberal seçmenlerden uzaklaştı. Medya üzerine koyduğu ağır baskı; yargı sisteminde yaptığı değişiklikler ile ülkedeki bir takım entellektüellerin de doğal tepkisini aldı. Bütün bunlara ekonomideki kötü gidişat eklendiğinde parlamentodaki çoğunluğu kaybetti.

İnsanların içindeki hubris (kendini aşırı beğenme) kaybetmeyi kabulenmeyeceği gibi her kaybedişte daha da öfkelenir. Kendisini hatalı görmez hatayı dışarıda arar. Anlaşılan o ki Erdoğan,  Ahmet Davutoğlu'nun 7 Haziran için yürüttüğü seçim kampanyasını beğenmedi ve bu seçim kampanyasını terör sorunu yani varoluşsal bir sorun olarak masaya koydu.

1 Kasım seçimlerini, Anadolu seçmeni terörü Kürtler karşısında varoluş sorunu olarak değerlendirir ise Erdoğan bu kampanyadan haklı çıkar. Ancak; yıllardır halk arasında yayılan ve ‘Ne istiyorlarsa verelim, bu beladan kurtulalım, daha fazla şehit vermeye gerek yok; bir kez ekonomik refahı tattık bunu yine yakalayalım’ diye düşünür de Demirtaş da bütünlükçü bir dil kullanırsa AKP istediği çoğunluğu alamaz.


Kanatlarını Gezi Parkı gösterileri sırasında güneşe doğru açan ve 7 Haziran seçimlerinde açılış kampanyaları ile AKP’yi destekleyen Erdoğan  1 Kasım seçimlerini de Teröre Karşı Tek Ses mitingi ile açacak. Yenilenecek olan seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Akdeniz’in yeni İkarus’u olup olmayacağını göreceğiz.

Friday, September 4, 2015

ERMENİLERLE BARIŞMAK II


Hala Dilenmesi Gerek Özürler Var


Osmanlı İmparatorluğu milleti modern milli kimlikler üzerinden değil dini aidiyetler üzerinden tanımlıyordu ve kayıtlarını buna göre  tutuyordu. Osmanlı tarihinde  Altı Vilayet olarak bilinen Ermeni tehcirinin yaşandığı bugünkü Doğu Anadolu bölgesinde halkın çoğunluğu  Müslüman’dı.  Tüm Müslümanlar imparatorluk nüfusunun % 75 veya 80’ini oluşturuyordu. Osmanlı İmparatorluğu genelinde Ermenilerin nüfusa oranı ise  %8’di.

Justin McCarthy,  Turks and Armenians (Türkler ve Ermeniler [1] adlı son kitabında   Ermenilerin 1915’te bugünkü Kahramanmaraş’tan başlayarak diğer yerleşim yerlerinden önce Konya’ya sonra Urfa’ya ve nihayetinde Suriye’nin çeşitli bölgelerine gönderilmelerine idare tarafından karar verilip sonra uygulanmaya geçilmesi ile ilgili olarak en uygun terimin ‘göçe zorlanma’ olacağını bu durumun soykırım, sınır dışı etme ve katliam terimleri ile açıklanmaması gerektiğini delilleri ile ortaya koyuyor.




McCarthy,  Ermeniler’in sadece zenginlerden oluşan tek bir  kitle olmadığına vurgu yapıyor. Batılı misyoner okulları ve kendi kiliselerinin okulu vasıstasıyla iyi eğitim alan ve Batılıların dillerini erken öğrenen Ermenilerin Osmanlı İmaparatorluğunda ticaret, bankacılık, tercümanlık, ve üst düzeyde bürokratlık gibi görevlerde bulunduklarını; ticaret ve bankacılık sayesinde zenginleştiklerini belirttikten sonra Anadolu’da yaşayan ve tarım ile uğraşan Ermenilerin ise genel olarak fakir olduklarını; hatta, bir kısım Ermeni'nin 1900’de yaşanan kıtlık sonrasında ABD’ye ve Rusya’ya çalışmak için gittiğini ortaya koyuyor (s.94).

McCarthy,  kitabında  Osmanlı karşıtı faaliyetlerin hangi zeminde ortaya çıktığını da açıklıyor. Kitapta, Osmanlı İmparatorluğunda faaliyet gösteren temeli yurt dışında atılmış Rusya destekli  Daşnak ve Hınçaklar için şimdiye kadar başka kaynaklarda kullanılan ‘devrimci’ terimi yerine ‘terörist gruplar’ ifadesini kullanıyor (s.35). Ermenilerin orta ve üst tabakası bu partilerin sosyalist felsefelerine karşı duruyor ancak  19. yüzyılın moda akımı milliyetçilik ve devrimcilik içinde bulundukları fakirlikten kurtulmak isteyen Ermeniler için bu oluşumları cazibe merkezi haline getiriyor. Daşnak ve Hınçaklar bu anlamda Ermenilerden destek alıyor; ancak bu iki grup kendi arasında anlaşamıyor ve birbirlerini öldürmeye başlıyorlar. Artin, Tachat, Sukias; Anastas; Kahchik Petrosyan adlı Ermeniler Osmanlı tarafında yer aldıkları için bu gruplar tarafından öldürülüyorlar (s.69-70).  Osmanlı İmparatorluğu, adaleti temin etmek  ve asayişi sağlamak için tutuklamalar gerçekleştiriyor, ancak Ermeni patriği Osmanlıların ele geçirdiği Ermeni asilerin listesini Batılılara veriyor ve Batılı ülkeler bu kişilerin salıverilmesi için Osmanlı Devletine baskı yapıyorlar.  Adana’daki Ermeni  piskoposu  ise bizzat silah tüccarlığı yapıyor.

Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Ermenilerin yaşadıkları acılar için onlardan 2014 yılında özür diledi.  Kitapta delilleriyle sunulan olaylara bakıldığında (bence) karşılıklı diyalog ortamının ve geleceğin yeniden kurulması için şimdi diğer aktörlerin özür dilemesi gerekiyor.



19. Yüzyıl sonunda ve 20. Yüzyılın başında yaşanan acılar vesilesi ile:

Ermenilerin Osmanlı Devletinden :

İran ve Rusya üzerinden silah kaçırıp Osmanlı topraklarına soktukları,
Ermeni köylüleri isyana teşvik ettikleri,
Samsun ve İzmit’teki kilislerde ve manastırlarda silah ve cephane sakladıkları için,
Karahisar (Sivas) telgraf tellerini kestikleri (s. 121)
Hükumet binalarını yaktıkları için (s.167)

Ermenilerin Osmanlı Ermenilerinden:
Ermeni tüccarları haraca bağladıkları,
Ermeni köylülere zorla silah sattıkları  için

Ermenilerin Kürt ve Türklerden:
Van’da hayvanlarını ve ev eşyaları ile aletlerini çaldıkları, dükkanlarını soydukları (s.166)
Bitlis’te camilerini yıktıkları   ve evlerini yaktıkları (s.167)
Erzincan’da toplu katliam yaptıkları için (s.171)


Kürtlerin Ermenilerden:
Ermenilerin evlerini soydukları
Tehcir sırasında Osmanlı birliklerine saldırdıkları için (s.145)

Rusların  Osmanlı devleti gıyabında Türkiye Cumhuriyetinden:
Kürt aşiretleri ve Ermeni siyasi oluşumlarına silah desteği verdikleri   (s.97-98)
Rus askerleri bizzat Türk köylerine saldırdıkları, buralarda cinayet soygun ve tecavüzde bulundukları için  (s.170)

Türkiye’de yaşayan Ermenilerin dini liderinin, Ermeniler adına, gıyabında Osmanlı Devletinden, Türklerden; Kürtlerden ve Anadolulu Ermenilerden özür dilemesi gelecekte barışın kurulması adına son derece doğru bir adım olur.