Translate

Monday, September 22, 2014

Suriyeli Göçmenler Konusunda Öneriler: Göçmen Bakanlığı ve Türkçenin Öğretilmesi



Suriye’den gelen büyük göç dalgası üzerinden siyaset yapmak istemiyorum. Yapılan hatalar yapıldı, geçmiş artık arkada kaldı. Bugünü yarınlar için yeniden değerlendirmek lazım.  Üzerlerine bombalar yağan bu insanların Türkiye’ye sığınmalarını anlamak için, umarım, aynı koşullarda kalmamız gerekmez. Bugünkü yazımda onların Türkiye sınırları içindeki durumları hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım.  

Avrupa’da Türklerin yaşadıkları duruma benzer bir durumu yakın bir gelecekte Araplar Türkiye’de yaşayacağa benziyor. Gelen göçmenlerin bir kısmı sisteme entegre olup bu sistemde kendilerine yer bulacaklar, bir kısmı- ki ben bunun küçük bir kısım olacağı kanaatindeyim- geri dönecekler ve bir kısmı da Türkiye içinde marjinalleşecekler.

Bu gerçeklikle  yüzyüze geldiğimiz şimdiki noktadan itibaren bir Göçmen Bakanlığının kurulması gerekiyor.  Bu bakanlık hem Türkiye’nin verdiği hem de aldığı göçle ilgili olarak çalışmalı. Göçmenlerin sağlık, barınma, eğitim, çalışma gibi temel sorunları için önlemler alınmaya başlamalıdır. Aksi halde bu problemi en alt düzeyde insanların çözmesini beklemeye kalkışmak safdillik olacak. Bunun örneklerini geçtiğimiz aylarda Gaziantep’te yaşanan olaylar verdi.


Acil olarak çözülmesi gereken ise Türkiye’ye gelen göçmenlerin dil problemi. Gönüllü vatandaşlar ve STK’lar vasıtası ile gelen insalara Türkçeyi öğrenmelerinde yardımcı olmak gerekiyor. Türkçeyi öğretemediğiniz insanları topluma entegre edemezsiniz. Yıllardır Kürtlerin iki dilli olduğunu kabullenmeyen ve  Türkçeyi öğrenmeleri için çaba göstermeyenlerin düştüğü açmaza düşmemek için işe dil öğretiminden başlamalıyız.

Thursday, September 4, 2014

Kamusal Alan, Kadınlar ve Erkekler Plajları ve Elma



Hayrettin Karaman bugünkü yazısında (04.9.2014) dindar köşe yazarlarının kullandığı akademik kelimelerden çok etkilenmiş ve “Kızlarımızı iyi ki okutmuşuz.” diyor. Böylece bazı parlak terimleri öğrenen bu kızlar Hayrettin Karaman’ın dayatmaya çalıştığı hayat tarzının Batı standartları ile uyumlu olduğuna toplumu ikna etnede başarılı olacaklar. Böylece Karaman Hoca ve diğerleri de “Batılı değerleri almadan Batılılaştık, modernleştik.” diye keyiflenecekler.

Hayrettin Karaman “Kamusal alan tek tip olamaz, tek tiplik dayatılmaz.” diyen dindar kadın köşe yazarlarını destekliyor ve kendisi de erkekler plajını çoğulcu kamusal alan tartışmasının içine çekiyor. Hoca’nın gerekçesi kişilerin din özgürlüğü onların dinlerine uygun yaşamalarını ve demokratik devletin de bu konuda düzenleme yapmasını gerektiriyor. Hemen burada şunu belirtmek istiyorum ki demokrasiler bütün insanların Müslüman olduğu farzı mahali üzerine kurulmuyor. Bu durumda aynı esnekliğin diğer dinlere veya kendisini din olarak tanımlayan inanç sistemlerine de verilmesi gerekir.

Hayrettin Hoca karma plajların günah işlemeye yol açtığını söylüyor. Demokrasilerde insanların günah işleme özgürlüğü vardır.  Hayrettin Hoca erkek plajlarının açılmasını çıplak vücutlara bakmamak adına gerekli görüyor.  Burada çoğulcu demokrasi /kamusal alan adına bu tür plajların açılması desteklenebilir ama bunun insanları devlet eliyle korumak adına yapılıyor olması dehşet verici.

Zira kadınlar plajına giden lezbiyen veya erkekler plajına giden homoseksülellerin durumu ne olacak? Bu durumda hoca bu tür plajların açılmasına da zımni olarak destek mi verecek? Yoksa, homoseksüaliteye İslam’da yer yok diyerek, bu tür insalara da toplumda yer yok, mu diyecek? Öyle ise bu tür kişilerin tevbe ihtimalini ortadan kaldırarak kul ile Allah arasına mı girecek?

Çoğulcu liberal demokrasi tartışmalarında en belirgin özellik azınlıkların haklarının korunmasıdır. Görülüyor ki Türkiye’de laik kesim çoğunluğu oluşturmuyor aksine dindar ve muhafazakar olan kesime göre azınlıkta. Bu durumda laik kesimin istekleri ne olacak? Müslüman olduğu halde dinine göre yaşamayanlar veya bir grubun İslam’ı yorumlamalarına göre yaşamak istemeyenlerin de devlet önünde eşit hakları vardır.

Sonuç olarak birkaç kadınlar veya birkaç erkekler plajı popülist politikalar ve tartışmalar için ilginç olabilir ve ihtiyaca da cevap verebilir. Ancak toplum, Hayrettin Hoca’nın da yazısında belirttiği gibi, kaç parça olduğu tartışma konusu bir elmadır.  Bunu parçalayarak çürümemesini sağlamaya çalışmak yerine bir bütün olarak toplumun (elmanın) sağlığını korumak daha akıllıcadır. Bunun yolu insanların görüntüdeki cinsiyeterine göre ayrı yerlere koyulması değil; sözlü veya fiziksel  her türlü tacize karşı sert cezaların konulması ve uygulanmasıdır. Tacizi uygulayanlar -kadın veya erkek olsun-  yasalar tarafından cezalandırıldığında bireylerin kamusal alandaki güvenlikleri sağlanmış olur. Böylece  dindar veya dindar olmayan kadınlar dindar erkekler kendilerine bakıp günah işlemesinler diye çifte sorumluluk taşımaktan kurtulmuş olurlar.







[1] ww.yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/erkekler-plaji/55690