Translate

Friday, January 17, 2014

Muhafazakar Kırılma : Muhafazakarların Kimlik Krizi




Muhafazakarlık  ya da halk arasındaki yaygın kullanımı ile dindarlık Türk siyasi tarihinde her zaman popüler olmustur. Sağ ve merkez-sağ partileri dindarlık üzerinden siyasi söylem üretmişler ve iktidara gelmişlerdir. Bu yalnız Türk siyasi hayatında değil diğer milletlerde de bu şekilde cereyan eder. Siyaset, liberaller veya sekülerler ile muhafazakarlar arasında bir sarkaç şeklinde yer değiştirir durur.

Türkiye’de muhafazakarlık her ne kadar geniş bir tabana yayılsa da sağlam bir zemine oturmamıştır. Bugünkü savrulmanın yani Gülen cemaati ve AKP kavgasının bir sebebini burada yani zeminin sağlam olmamasında görebiliriz.


Türkiye’de muhafazakar düşüncenin temelleri Tanzimat dönemine kadar inebilmektedir. Ancak modern–popüler muhafazakarlığı Demokrat Parti ile başlatmak mümkündür. Bu durumda bugün siyasi hayatımızda karşımıza çıkan şekli ile muhafazakarlık 1950’li yıllarda çok partili Türk siyasi hayatında görünür olmuştur.  Bu tarih Amerikan modern muhafazakarlığının doğuşu ile aynı zamana tekabül eder (Russel Kirk: Muahfazakar Düşünce , 1953). Her ne kadar Türkiye’de muhafazarlığın manifestosunu başbakanın baş danışmanı sıfatı ile  Yalçın Akdoğan (Ak Parti ve Muhafazakar Demokrasi, 2004) yazmış olsa da parti politikaları entellektüeller tarafından değil bizzat icracı politikacılar tarafından deneme yanılma yolu ile uygulanmaktadır.

Modern muhafazakarlık, toplumun dindarlığını vurgular.  Hızlı değişim yerine yavaş ve sistemli değişimin taraftarıdır. Bireyin mülkiyeti muhafazakarlığın temelidir. Yeni popülist fikirler yerine geleneksel değerler ve kurumlar üstün tutulur.  Bütün bunlara bakarak AKP’nin bugün düştüğü kimlik krizinin  analizini yapabiliriz.

 AKP, dindar söylemleri üzerinde yükselen ve ilerleyen bir partidir. 2002’den bu yana başdöndürücü bir hızla toplumu dönüştürmüştür.  Dindar kadınların sosyal hayata katılımları, iç ve dış mekanların değişimi, ulaşım araçlarındaki değişim ve toplumsal hareketliliğin artması vs. AKP iktidarı ile kısa sürede halkın yaşadığı değişimlerden bazıları.  

Muhafazakarlığın bir başka bileşeni ortak düşman olgusudur. ABD muhafazkarları için bu düşmanlar bir dönem Sovyetler Birliği, daha sonra da İslami terör (!) olmuştur. 11 Eylül sonrasında, Müslüman örgütleri ortak düşman ilan eden ABD muhafazakarları  tüm enerjilerini düşman-komünizmden, düşman-İslam’a çevirmişlerdir.

Aynı paralelde bakacak olursak, Türkiye’de muhafazkar düşünce uzun yıllar düşman komünizm ve ateizm üzerinden taban tutmuş ve tabanlarını genişletmislerdir. Sovyetlerin dağılması, CHP’nin başörtüsü konusunda değiştirdiği tavır ile dindarlara yakınlaşmaya başlaması  ve PKK sorununun çözüm aşamasına gelmesi sonucu  AKP’nin ve yine kendisi gibi muhafazakar taban üzerinde faaliyet gösteren cemaat ile karşı karşıya kalması ortak düşmanların erimesi sonucu ortaya çıkan kimlik krizidir.

Hızlı değişim ve kentsel kentsel dönüşüm politikaları ile yapılan kamulaştırmalar; ortaya çıkan kent rantı ve uluslararası rant AKP’yi bugün geldiği noktaya sürüklemiştir.

Özel hayatın kontrolü ile Suriye’de dış siyasetin kontrolünde sıkışan AKP iktidarı, Uludere’de açıklayamadığı ölümlerin müsebbibini cemaat bağlantılı bürokratlar olarak gördü ve intikam duygusu ile cemaate yüklendi. Bu konuda cemaatin veya onunla bağlantılı kişilerin rolü olsa bile devlet erkini ellerinde tutanların  ne bir sivil toplum kuruluşunu, ne bir cemaati ne de bir bireyi köşeye sıkıştırmaya, onları kovalamaya, başbakanın tabiri ile “inlerine girme”ye hakkı yoktur. (Bu konuda  1894 yılında Fransa’da yaşanan Dreyfus  olayı unutulmamalıdır.) Uludere olayında yanlış istihbarat verenleri cezalandırıp her vatandaşına eşit davranmak devletin görevi ve sorumluluğudur.

NOT: Bugün Gülen cemaatine yönelen devlet düşmanlığının ileride başka sivil toplumlarına yönelmemesi, Türk hukukunun bu konuda zarar görmemesi ve demokratik devlet normlarınından uzaklaşılmaması adına bu uzlaşmazlığın çözümü için sorumluların deşifre edilmesi ve suhuletin sağlanması gerekmektedir.