Translate

Friday, May 31, 2013

Köprüden Geçerken At Değiştirmek




Değerler rakamlarla ölçülemez. Evdeki tüm bardaklar kırılsa gözünüz görmez ama içlerinden biri vardır ki sizin için özeldir. Herhangi bir sebeple ona bir değer yüklemişsinizdir ve kırılmasını istemezsiniz. Bunun için o bardağın pahalı olması gerekmez. Taksimde insanlar yaralanıyorlar, sizce sadece ağaçları yaşatmak için mi? Hayır, değerlerini de yaşatmak istiyorlar. Bu yüzden çevre hareketi gibi başlayan hareket iktidara karşı bir eyleme dönüştü.

Sadece Taksim’de değil İstanbul, Ankara, Adana’da, İzmir'de insanlar, toplumsal tartışma olmadan alınan kararları tasvip etmediklerini ortaya koyuyorlar. İktidar karşısında önemsenmek istiyorlar. Artık çoğunluk seçmeni olmadıklarının farkındalar  ve azınlık seçmeni olarak demokrasiyi yaşatmak istiyorlar.

Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. Kürtleriyle barışıyor.  Kürt konusu gibi toplumun çok hassas olduğu bir konuda milletin nabzını tutmaya çalışan başbakan, nedense bu konuyu önemsemiyor. Başbakan değerleri  rakamlarla ölçme gafletine düşüyor. Bizim dönemimizde  2 buçuk milyar ağaç dikildi, diyor.

Türk halkının sağ duyusu ile anayasa yapacak çoğunluğu bulamadan iktidara gelen AKP’nin dindarlığı değil takındığı otoriter tavır halkı rahatsız ediyor. Başbakan'ın otoriter tavrı ve  kapitalizm ile bu kadar barışık bir dindar iktidarı, dindar kesim de eleştiriyor. Numan Kurtulmuş’u partiye alarak etkisizleştirildiği düşünülen muhafazakar seçmen kendine başka bir yer bulabilir. Bu durum parti içinde parçalanmaya yol açabilir.

Ülke seçimlere gidiyor. AKP’nin kaybedeceği ve Türk milliyetçileri ile Kürt milliyetçilerini karşı karşıya getirecek bir durum ülkede kaos yaratmaz mı? 


Thursday, May 30, 2013

PKK Nereye Gidiyor?



Ya güle oynaya seyrettiğimiz çekilme ya bir hezeyana dönüşürse ve gerilla olarak varlığını sürdüren PKK’lılar, Türkiye’yi terk edip düzenli bir orduya dönüşürlerse ne yapılacak?

Time dergisi Nisan sayısında Abdullah Öcalan’ı yılın en etkili 100 ismi arasında saydı (Türkiye’den listeye bir de Fethullah Gülen girmişti.) Derginin tanıtma yazısında Abdullah Öcalan için barış lideri deniliyor, düşmanı ( !) barışa ikna etmesinden bahsediliyor ve liderlik vasfı ön plana çıkarılıyordu.

Türkiye’deki Kürt hareketinin milliyetçi bir vasfının olduğunun unutulmaması gerekiyor. Her ne kadar PKK’nın web sayfası halen Apo’nun başlattığı sosyalist idealleri takip ediyormuş gibi görünüyorsa da Türkiye’deki Kürt hareketi milliyetçidir, milliyetçiliğin sembollerini kullanır. Bunlar, bayrak, milli marş, bayramlar. Ayrıca bir devletin dayandığı egemenlik ilkelerini de oluşturmaya çalıştılar. Hatırlayın, kendi  yargı sistemlerini oluşturdular,  yerel yönetimlerini bir nevi özerkleştirmeye çalışarak yürütmelerini güçlendirmeye çalıştılar, sınırlarını çizdiler. Bu devletin güvenliğini sağlayacak olan  ordu işlevini PKK  devraldığında mesele toprak meselesine dönüşüyor.

BDP ile PKK arasında gizli bir gerilim var. Hatta bu noktada bir dönem PKK ile BDP’nin uzaklaştıklarını görüyoruz. Apo, kendi başlattığı hareketin meyvelerini BDP’lilerin toplamasını istemedi. Bu yüzden çözüm için Türk Devletine yakınlaştı. Ayrıca PKK, Barzani’den aldığı desteği kaybetti. Çünkü Barzani tüm Kürtlerin birleştiği büyük Kürdistan’ın lideri olamayacağını biliyor ve bu liderliği Türkiye Kürtlerine veya Apo’ya vermek istemiyor. BDP, Apo ve Barzani arasındaki mücadeleyi kendi açısından değerlendirip elini güçlendirmeyi tercih etti.

Hükumet PKK’yı sıkıştırmak için hem Barzani hem İran ile işbirliğine gitti. İran ile yakınlaşarak  PKK ile ilgili istihbarat elde  etti ve İran desteği ile kampları bombaladı. Apo bir bakıma köşeye sıkıştığını hissettiği bir anda hükumet PKK’nın çekilmesini istedi. Barzani ile de petrol anlaşmaları yaparak onu bağladı. Osman Baydemir bu oyuna dahil olmak için bugün Barzani’yi ziyaret ediyor olmalı.

Şimdi dengeler yine değişti. Oyun başladığı gibi ilerlemiyor. İran ile ilişkiler bozulma yolunda. Suriye’nin PKK’ya destek vermeyeceği kesin değil. PKK, Suriye’deki Kürt oluşumunu Barzani’ye karşı bir denge unsuru olarak kullanmak isteyecektir. Bu durumda hükümetin yapması gereken Suriyeli muhalif hareket içinde Kürtleri muhakkak kontrol altında tutmak olmalıdır.

Alt yapısı bu kadar hazır olan Kürt hareketi bütün bunları simgesel bir boyuta mı indirgeyecek yoksa PKK’yı düzenli orduya çevirerek ondan güç mü alacak? Bu sorunun cevabını bu bölgeye yatırım yapan şirketlerin tutumu belirleyecek. Şirketleri kim beslerse barış rüzgarları o yönde esecek, veya savaş çanları yeniden çalacak.


Hükumet’in en zayıf noktası planlarla değil projelerle hareket etmesi. Projeler konusunda başarılı ancak hukumetin daimi başarıyı yakalamak için planlara ihtiyacı var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti PKK’yı sınır dışına atarak meseleyi çözdüğünü düşünüp rehavete kapılmamalı. PKK’nın takipçisi olmalıdır.





Tuesday, May 28, 2013

Başbakan’ın danışmanları

Başbakan’ın danışmanları ne yaparlar? Ne yerler, ne içerler?

Başbakan dünkü grup toplantısında  “İçeceksen alkollü içeceğini al evinde iç.” dedi. Halk arasında benim sıkça duyduğum bu ifade birden siyasi diskura giriverdi. Başbakan bu konuda yani halkın dili ile halka hitap etme konusunda oldukça başarılı. Halk arasında ve kendi yetişmesinde etkili olan hiç bir şeyi sorgulamıyor. Bu anlamda tam bir siyasetçi. Ancak aynı zamanda başbakanın bir de misyonu var, başbakan ayrımcı bir dil kullanmamalıdır.  Kendisinin isteği gibi yaşamayanların yaşam tarzlarına saygı duymalıdır.  Unutmamalıdır, bu ülkede solcu kızlar başörtülü arkadaşları eziliyor diye başörtüsü taktılar, onlarla yaşam tarzlarını değiştirdiler. Çoğunluk  AKP’ye baskıdan kurtulmak için oy verdi, bu anlamda aydınlar da AKP’yi bir alternatif olarak gördüler.

Başbakan’ın bu sözü iki bakımdan analize değer.  Aynı konuşmada başbakan kendilerinin “muhafazakar demokrat” bir parti olduğunu vurguluyor. Muhafazakarlığın temel ilkelerinden biri aile mefhumudur ki biz bunun karşılığını Türk muhafazakar söyleminde ev olarak buluruz. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Sibel Eraslan, Cihan Aktaş gibi dindar kadın yazarlar ev kavramını özellikle ele alırlar. Başbakan “Evinde iç alkolünü!” derken partisi için kutsal olan bir mekanı nasıl bu kadar kolay gözden çıkarıyor.  Ben pek çok mütedeyyin kadın biliyorum Anadolu’da. Kocaları haftada birkaç kere dışarıda içer ve evine gider, uyur.  Kadın çocukları ile ilgilenir, komşu kadınları ağırlar, akrabalarını kabul eder bu saatlerde. Herhalde başbakanın maksadı bu adamları artık eve içmeye zorlamak değildi.

Dışarı gidip amiyane tabirle demlenen bu Anadolu adamları - ifadeyi sadece Anadolu’da yaşayanlar için kullanmıyorum, bu kültürü taşıyanlar için kullanıyorum- başbakanın deyişi ile alkol alıp evinde içecek. Artanı dolaba koyacak. Evdeki çocuk ve gençler bir gün merak edip dolaptan alıp deneyecekler. Hatta arkadaşlarına denetecekler. Bir süre sonra babalarının alkolünü babaları ile paylaşıyor olacaklar, çünkü zaten ayağına kadar gelmiş olacak. Herhalde başbakanın maksadı  bu da değildi.

Bundan sonra da devlet bize liste mi verecek. Evde yapılacaklar listesi ve sokakta yapılacaklar listesi. Bir iktidar da çıkıp “İbadetini evde yap ibadethanelere gerek yok” dese ve bunun pek çok rasyonel sebebini ortaya koysa ne olacak?  Olmaz mı, olabilir ….

Alkol alanların evinde çocuklar yok mu onlar gelecek nesil değil mi? Belki insanlar çocuklarının veya büyüklerinin olduğu ortamda içmek istemiyor, belki adamın karısı evde içmesine izin vermiyor…Başbakan’ı maksadı aşan ifadelerden yakın çevresi ve danışmanları alıkoyar.  Umarım kendileri bu sözlerin maksadı aştığının farkındadırlar.


İktidar alkol konusunda düzenleme yapabilir, o kadar; evleri, insanların özgürlük alanıdır. Siyasetçi orada neler yapılacağını tanımlayamaz!

http://host.madison.com/ct/news/local/city-life/quick-question-should-the-state-lower-the-threshold-for-drunken/article_40affa81-44a0-56e9-bce3-43e7ab78c2b6.html